Havaların birden soğuması ve bazı şehirlerimize kar düşmesi doğalgaz bağlanmamış bazı şehirlerde bazı sobaların yanmasına sebep oldu. Sayıları çok azalsa da bazı sobaların bazı çıtırtılarını duymak hâlâ mümkün bazı evlerde.
Bu tatlı çıtırtıların arasına zaman zaman tatsız sokak hışırtıları girse de, iyi saatte olsunların yeniden yükselen kakafonik umacı teraneleri serpiştirilmeye başlansa da evlerin ve fırınların bacalarından duman çıktığı sürece hayat devam ediyor işte. Bakmayın siz “abi sen buna hayat mı diyorsun?” sızlanmalarına.
Bir saniye öncesine bile dönebilir miyiz? Dönemeyiz. O halde işimize bakmalıyız. Zaten bütün şikayetlerimiz, bizim ya da başka birinin işini iyi yapmamasının uzantıları.
Hani bir zamanlar “bu kış komünizm gelecek” öcüsüyle tansiyonlar fırlatılmaya çalışılırmış ya, yok mu bir “bu kış mâkuliyet gelecek” müjdecisi? Pek yok, çünkü bir çok kişi “belediye başkanlığı için adayımız sensin” müjdesine kilitlenmiş bekliyor.
Ne olacak Belediye Başkanı olunca? Ne olacağını yakında açıklamaya başlar pek sayın başkan adayları. Öyle vaadler görürsünüz ki listede, küçük dilinizi yutuverirsiniz. Ama yine de çeşmelerin neden akmadığını, kaldırımların neden kötü ve bozuk olduğunu, esnafın kaldırımı ve dükkânın önündeki kamuya ait yolu neden arsızca işgâl edebildiğini anlayamazsınız.
Az önce ansızın önüme düşen bir haberle öğrendim ki 1 Aralık’tan itibaren İDO artık şehiriçi bazı deniz seferlerine son verecekmiş. Denizlerimizden ulaşım ve yük taşıma işinde hep geriyiz. Nedir bunun sebebi? Yoksa Cemal Süreya’nın Bir Kentin Dışarıdan Görünüşü şiirindeki “ Fatih Sultan Mehmed gemileri karadan yürüttü ya/ Deniz kaçkını bir ulusun çocuklarıyız biz o gün bugün” dizeleri bir hakikât mi?
Neyse ne!
Havalar iyice soğudu işte. Yaklaşan yerel seçimler bu havayı birazcık olsun ısıtmaya yetecek mi? Bilemiyoruz bunu, gerçekten bilemiyoruz.
Vicdanının sesine tutunarak tek yüzlü bir kalemle yaşayan, yazan, susan Kürşat Bumin de vefat etti. Devlet ve Çocuk kitabı asılı kaldı akademyanın boşluğunda. Medya eleştirisi kavramı şöyle bir solduysa da kendine tutulan aynaları pek sevmeyen medya, çürütücü mantığını örmeyi sürdürüyor.
Kış! O uzun soru.
Kaçırılmış son fırsatlar
Rönesans, bir kültür hadisesi olmaktan daha çok, kapitalizmle sömürgeciliğin ey zamanda doğmaları hadisesidir. Kapitalizmle sömürgecilik içiçe ve sarmaş dolaş hâldedir. İkisi de kültür planında, git gide Allah’a karşı kayıtsız bir tavır takınan ferdin güç gösterisinin övülüp yüceltilmesini esas alır. İkisi de hikmetten (bilgelikten) koparılan bilimi, tabiat ve insanlar üzerinde hâkimiyet kurma ihtirasının kölesi yapar.
İşte o zaman Batı’da, güç ve kuvvetle parlatılıp yaldızlanmış bu putlara karşı yeni bir tapınma şekli doğdu.
Sermayenin ilk birikiminin zorunlu şartı olan sömürgeci macera, Amerika kıtası yerlilerinin soykırımıyla başladı. Amerika’da altın kazanma hırsıyla kendinden geçen maceracılar, insanları katlettiler ve bütün bir kıtanın medeniyetlerini yok ettiler.
Bu sömürgeci macera, insanî birlik ve beraberliğe karşı en canavarca saldırıyla, yani Afrikalı zenci ticaretiyle devam etti. Kırıp geçirilerek yok edilen Amerikan yerlilerinin yerine orada çalıştırılmak üzere on milyon köle götürüldü. Amerika’ya sevkedilen her bir esire karşılık on esir öldürüldü. Bu şekilde yüz milyon insanın kökü kazınmış oldu.
Nihâyet, hegemonyasını Asya’da zorla kabul ettirensbu sömürgeci macera, Asla kültürlerinin gelişmesine tam bir asır boyunca engel oldu.
Biz tarihin bu kaçırılmış fırsatlarının, insanın bu kaybedilmiş boyutlarının ehemmiyetini sadece üç misalle gözler önüne sereceğiz.
Amerika ve yerlilerin soykırımı: İnkalar medeniyetinin yok edilişi/ Aztek medeniyetinin yok edilişi/ Maya medeniyetinin izlerinin yok edilişi (…) Garaudy- İnsanlığın Medeniyet Destanı- Çev.: Cemal Aydın- Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları
Plastik poşetler 25 lira olsun
Bilindiği gibi dünya ile birlikte biz de plastik poşetlere savaş açtık, ama bundan plastik poşetlerin henüz haberi yok. Savaş için bulunan ilk yöntem de şu: Poşetler 25 kuruş ücretle satılacakmış. Bu yöntemin caydırıcı olmaktan uzak olduğunu hepimiz biliyoruz. 25 lira olsa belki caydırıcı olabilirdi. Her markette her keseye göre file veya bez torba satılması daha iyi bir çözüm değil mi?