Her çocuk sevinir tatile, karnesi kırık olsa da.
Son dersin zili çaldığında neşeli haykırışlarla terk edilir sınıflar. Tatil, kaç günlük olursa olsun hep dört gözle beklenir.
Artık sınıfta kalmanın nerdeyse imkânsız olduğu bir sistemde bile, okul dışındaki göreceli hürriyet havası hep câzip geliyor, çocuklara da gençlere de.
Okullar sevilmiyor mu, yanlış olan ne?
Bilmenin, öğrenmenin çoğul sevincini veremiyor muyuz çocuklara? Yoksa öğretmenin sevincinden yoksun eğitimcilere mi eğilmeli uzun uzun?
Özellikle anneleri bir huzursuzluk mu alıyor çocuklar evde olunca? Okul, sonsuz soruların merkezindeki çocuğu kışkışlayacak bir mekân olarak mı görülüyor? Okula giden bir çocukla, herhangi bir sebeple gidemeyen çocukların ruh sağlığını neden kimseler ölçüp kıyaslamıyor? Herkesi şaşırtacak sürpriz veriler mi çıkar acaba bu kıyaslamadan?
Hayır hayır, eğitim düşmanı değilim.
Yalnızca eğitimin tek boyutlu icrasından başka kuş tanımayan bakışı reddediyorum. Onlarca eğitim/öğretim yöntemi var, ama birine mecbursunuz.
Okul dışına çıkınca sağlıklı/sağlıksız alternatifler cirit atıyor. Türkiye dışına çıkınca da öyle.
Çocuklar okullarda sıkılıyor, temel gerçek bu.
Onlara her şeyden biraz öğretmeye çalışmakla gerçekte ne yapmış oluyoruz?
Onların zeki olanlarıyla olmayanlarını aynı derste aynı ölçütlere tâbi tuttuğumuzda neyi öldürmüş oluyoruz ve yıl sonunda elimizde ne kalıyor?
Tatilin bitmemesini isteyen çocuklardaki okul isteksizliğinin sebebi sakın ola formatlanıp da büyükler gibi olma isteğine bir reddiye olmasın! Ya da olsun!
Dinle küçük adam! Dedikten sonra onlara hangi dünyanın masallarını anlattığımız müfredata rağmen bir muamma.
Dijital dünyanın derinliklerine dalan çocukların her zaman inci çıkarmasını beklemeyelim, bu mümkün değil. Daha çok çirkef, çöp her geçen gün dijital dünyanın sınırlarını zorlamaya başladı.
Kimin umurunda çocuklara neler olduğu, kimin?
Kime sorsan çocuklar hakkında bir fikri var ve onları çok seviyor.
Ama bu kadar yaralı bilinç nerden zuhur ediyor? Hep böyle miydi, yoksa artık durdurulamayan bir gidişat mı var? Yoksa bütünüyle paranoya çayırlarında mı otluyoruz?
Karneler verildi, çocuklar tatile girmekten mutlu ve okulların açılmasına az kaldı!
Bu bir döngü. Dönelim bakalım.
Ruhlu yemekler
Gavur dağı salatasıyla Allahüekber dağlarında Kelime-i şehadet getirirken sütlü Nuriye aradı. Başladı Ayşe kadın fasulyeyi çekiştirmeye. Dedim boşver sen onu! Bak içli köfte yine içerlemiş gel dertleşmeye gidelim. İçli köftenin kapısına geldik bi baktık kalbura bastı zillere basıp kaçıyor la havle çekip girdik apartmandan. Neyse kapıya vurduk meğer altın günleri varmış bizden önce analı kızlı oturmuşlar başköşeye çılbır bi kenarda çıldırıyor. Herkes bir şeyden acınıyor, ellerimi hızla birbirine vurup; yemekler bir saniye beni dinleyin.Bu kadar acı bize yeter yaslanalım arkamıza ve dilber dudağından bir şiir dinleyip ruhumuzu dinlendirelim dedim. Dilber dudağı ben niye okuyorum canım sen oku demesin mi. Dilber dudağı dururken ben mi okuyayım şiiri fesubhanallah beni aldı bi sinir kalktım ayağa. Sonra mutfaktan eli böğründe koşarak geldi ‘’aman aman ağzımızın tadı kaçmasın’’deyip başladı şiire…
Tatil için Bakanlık önerileri