Korona’nın da etkisiyle kapandığımız evlerde varsa yoksa sosyal medya günlerindeyiz.
Evlerden evlere videolar, fotoğraflar, gülücükler gönderiliyor. Evden eve, kulaktan kulağa.
Bu, birdenbire yavaşlama pratiği bazılarını fena çarptı.
Çoğu insan kendisiyle başbaşa evde kalmayı ilk defa deneyimlediği için biraz panikledi. Süre uzayınca değişik semptomların görülmesi kaçınılmaz görünüyor.
Evlerde sosyal medya günleri demiştik.
Şimdi küresel bir internet kesintisinin geldiğini düşünsenize. Şu anda dünya ölçeğinde yaklaşık 3 milyar kişi eve kapanmış durumda.
Muhtemel bir internet kesintisi hâlinde bu kitlenin nelere nasıl tepki vereceğini tahmin etmek zor. Asıl eve kapanma hâlleri ve sonuçları galiba böyle anlarda ortaya çıkacak.
Evlerde köşe bucakta kalmış kitaplar, defterler, kalemler bir bir ortaya çıkarken, kimi insan da kendi başlattığı OHAL’inde kendi içine doğru arkeolojik bir kazıya girişiyor.
Korona ölümlerle ilerliyor. İnsan da öyle.
Kimi devletlerin, başka kimi devletlerin maskesine veya başka tıbbî malzemelerine elkoyduğunu duyuyoruz orada burada.
İnsanlar evlerde geniş zamanlı düşünüyor da düşünüyorlar.
Yaşama arzusu mu daha baskın, ölme korkusu mu tam da kestirilemiyor galiba.
Bir haldur huldurluk, bir nobranlık… Korona günlerinde de geldi gidiyor.
Yahu adam, bi’ durul, biraz müziklerde resimlerde şiirlerde kaybol…
Hayır, gözü hâlâ laylaylomluklarda.
İyi de beyefendi nereye kadar? Bitti bitti. Bazan biter.
Heykelin Kararı
Seninle derdim yok aslında. Önemli biri olmalısın heykelin yapıldığına göre. Kafamı karıştıran, levhada “Anıt” yazması. Saatlerdir buradayım, bir kişi dönüp bakmadı sana. Selam verenin olmadı sabahtan beri ihtişamla dikilip durmana rağmen. Oysa simsiyah yapılman gündüz fark edilmek içindi en çok belki. Geceleri dinlenebilirdin herkes gibi hem, karanlığa karışırdın. Hatta giderdin canın isterse, gün doğmadan dönmek şartıyla. Kimselere görünmeden atını şahlandırıp arka ayakları üzerinde dengede durdurman, elini her an kılıcını çekecekmiş gibi kabzasında tutman gerekiyor güneş batana dek. Sahne güzel aslında. Peki, niye kimsenin umurunda değilsin heykel; eksik misin, fazla mı? (…) Selman Nuriler- Dünyanın Kemikleri-Şule yay.
Bi’ Göztepe uzatır mısınız?
Minibüsün durmasıyla içeri atlamam bir oldu. Kalabalığın arasından sıyrılıp arkaya, cam kenarındaki tek boş yere yerleşiverdim. Şimdi sıra ücreti şoföre ulaştırmaktaydı.
Ayakta kalan bayanın, kıvraklığıma içten içe kızdığını tahmin etmek zor değil. Ama ne demişler, iyi olan kazansın. Biliyorum ki oturacak yer bulma konusunda doğal bir yeteneğim var. Kadına bakınca feminist olduğunu düşündüm. Yer verilmesi için insanın gözüne bakmıyor modern kadınlar.; sırf bu yüzden feminizmi destekliyorum.
Boş yeri kaptığıma göre zeytin dalını bari ben uzatayım.
-Paketinizi tutayım isterseniz, dedim ayakta zor duran bayana. Tenezzül etmedi. Paketini verseydi ben de fırsattan istifade parayı boş kalan eline tutuşturuverecektim. (…) Saliha Şahin- Oflu Hayriye’nin Köpeği-Şule yay.