Ne çok bağlanırız bazan ve bazan nasıl da vazgeçeriz birden.
Bağlanırken başka, vazgeçerken başka biri miyiz? Her an değişen biyolojik varlığımız, duygularımızla ne kadar ilişki içinde? Ama uçmak isteyen bir yatalak hasta bunu bilmiyor mu?
Ya uçak hafif türbülansa girdiğinde her şeyi unutup evinde yatağında olmanın en iyisi olduğunu düşünenlere ne demeli.
Bir şey dememeli, insan budur. Nedir? İçinde bulunduğu durumun dışına çıkmayı veya dışında bulunduğu durumun içine girmeyi isteyebilen varlıktır.
Ama ‘vazgeçme’ bu iki durumun dışında başka ve özel bir durum sanki. İstediğin şeyin henüz içine girmemiş veya onu elde etmemişken; yahut içinde bulunduğun şeyin dışına çıkmak isterken vazgeçmek! Bazan yavaş yavaş, bazan birden.
Bir kırılma anında mı oluyor birden vazgeçmek! Kırılmanın derinliği ile vazgeçmenin hızı arasında bir uyum var mıdır? Her insanın çapına göre değişiyor mudur kırılmanın büyüklüğü? İnanç böyle anlarda bize ne yapıyor, ya da biz inanca ne yaptığımızı sanıyoruz? Ona ekleniyor muyuz, ondan eksiliyor muyuz?
Kırılgan insan gibi kırılgan toplumlar da var. Ama zaten artık Dünya da, bütünüyle kırılgan temaslar içinde bir Dünya değil mi? Artık bırakalım kelebek etkisi teorisini, bir tırtıl etkisinden bile söz edebileceğimiz bir dijital cavcuv ve zorunlu yakınlık/tâkip içinde yaşamıyor muyuz?
Herkese uzak, herkese yakın!
Dijital altyapıyla biçimlenen yeni dünyadaki durum bu galiba.
Şeytana ya da meleklere mesafeyi hâla daha ölçemesek de.
Keşke kırmayabilseydik kalpleri.
Orası onun evi, orada o var.
H2O+RŞ
Günler pide kuyruğu gibi gelip geçiyor... Mukabeleler yarılandı, günler yadırgandı, gazeteler yayımlandı, davulcular yaygınlaştı, ayranlar yayıklandı ve son olarak ramazan şerbetleri yavanlaştı. Güçlükle bitiriyoruz bir şişeyi. Neyse ki şişeler mutfak ekonomisine katlı sağlıyor da dibini görüp sürahi yapmak için sabırsızlanıyor ev hanımları. Bittikten sonra içine su koysan ne fayda gitmiyor ki şerbetin tadı birdaha ki ramazan şerbeti şişesine kadar. H2O ya Şerbet aroması ekleyerek unutturmuyor ramazan kendini... Unutturmasın da zaten. Mesela geçen seneki ramazan şerbeti şişemizi unutmadık emekli oldu saksı olarak hayatına devam ediyor.
Güzel ülkemin tabela sorunu
Hayır, bazı yerel yöneticilerin arapça tabela takıntısından bahsetmiyorum. Daha çok kendi ülkesinden göç eden insanların damak zevkine hitab eden ve doğal olarak da onların anlayacağı dilde tabela/menü yaptıran arap esnaf ne yapacaktı? Ama dediğim gibi konu bu değil.
Konu yerli esnafın kullandığı türkçe (kaldı mı?) tabelalar da değil. İngiliz toplumuzdeğiliz ve ingilizce ya da ingilizceleştirilmeye çalışılmış her yerdeki gudik tabelaların içinden geçmekten ciğerimiz soldu.
Neyse, konumuz kamusal amaçla asılan bilgilendirme, yön tabelaları. Yabancısı olduğunuz bir şehirde bir yere ulaşmak, yahut bir yerden çıkmak için tabelalara göre hareket edeyim derseniz, gecikmek, bir şeyleri kaçırmak, sinir olmak dışında başka durumlarla da karşılaşabilirsiniz. Birisine sorayım deseniz zaten adres tarifi kesinlikle başka sorunlar içeriyor.
Sorun o tabelaların nereye nasıl konulacağına karar veren kurum ya da kişinin zihni ile ilgili. O kişi o şehrin yerlisi olduğu için kendine göre yapıyor tabela asma işini. Yol ilerde ikiye ayrılıyor ve o şahıs hangi yola gideceğini bildiği için sorunsuz ve tabelasız yolunu bulabiliyor, herkesi de kendi gibi bulur zannediyor. Hayır herkes bulamıyor ve saç baş yoluyor.
Bu yüzden bir şehrin tabelalarını kesinlikle o şehirde oturmayan, o şehri hiç bilmeyen biri hazırlamalı, tabelaların nerede nasıl yer alacağına karar verecek kişi bir yabancı olmalı. Merkezde bunun için bir ekip oluşturulmalı ve o ekip her şehirdeki tabelalara vaziyet etmeli. Arz ederim.