Dünya metropollerine bir anlığına bakınca, biteviye işleyen hızlı/modern hayatın ışıklarını görüyoruz.
Dünyanın her yerine uçan uçakların hava limanları, kentteki hızlı metrolar, sürekli akan trafik ve şık vitrinlerde satılan ışıltılı şeyler.
Ama kentin varoşlarında, arka mahallelerinde başka görüntüler var.
Evsizler, mülksüzler, hayatın zor tarafında tutunmaya çalışan titrek yaşamlar…
Şiddet de var burada, ağır yoksulluk da, kimsenin çözmeye yanaşmadığı haksızlık düğümleri de.
Dünyanın bazı bölgeleri de öyle.
Ağır bombardımanlarla tarumar olmuş şehirler, köyler.
Artık olmayan evlerdeki artık olmayan anılar.
Bir şehrin, bir uygarlığın haritadan ve zihinlerden bombalarla silinmesi!
Nerede asırlardır öğretilen sevgi, adalet ve barış ilkeleri?
Bu ne bitmeyen yıkım duygusu.
Bu ne bitmeyen savaş ve öldürme isteği.
İnsanın içinde iyiliğin de kötülüğün de tohumları vardır.
Karanlık da, aydınlık da büyüyebilir içimizde.
Güzel de, çirkin de boy atabilir içimizin sınırlarında.
Bir çöle de dönebilir içimiz, bir vahaya da.
Dışımızı içimiz mi belirler, yoksa dışarıdaki dünya içimizi mi düzenler?
İçimize eğilmeden, orada uzun ve derin yürüyüşlere çıkmadan bunu nereden bilebiliriz?
İçimizin yasaları var mı?
Bu yasaların temeli insanın her zaman yanılabilen bencil perspektifleri mi?
Yoksa varlığın, varlığımızın, gezegenimizin ve bütün evrenin yaratıcısı Yüce Rabbimizin, Efendimiz aracılığıyla bize bildirdiği ilkeler bütünü mü?
İçimizi ve dünyayı hangi ilkeler düzenliyor ve sonuçları ne oluyor?
Yıkım mı, inşirah mı?
İçimizin ve ilkelerin ne kadar farkındayız?
Avrupa’da yükselen yeni ırkçılık dalgası arada bir epey uzak bir yerden, Avustralya’dan yıkıcı kötücül sinyaller çakıyor. Bir tür röntgen sonuçları gibi.
Daha câmi katliamını unutmadan hamile bir müslüman kadına saldırı ve ağır şiddet görüntüleriyle karşılaştık. Ne demek istiyor bu psikopat ya da gâvur ya da her ikisi birden!
Çok eskimiş yeni dünyadaki gerek Uygur kardeşlerimize yapılan ve ayyuka çıkan zulüm, gerek Filistin’de durmak bilmeyen İsrail tarafından akıl almaz Yasa ve insanlık dışı uygulamalar, gerekse Avrupa ve uydularındaki yeni faşist dalganın ferdî ya da sistemik kötülükleri karşısında nasıl konumlanacağız?
Sorun, gündelik asayiş sorununun ötesine çoktan geçmedi mi?
Almanlar, münferit kavramını tarif ederken, “olması gerekenden bir fazla olan” şeklinde tarif ederler.
Saldırılar münferit değil artık,
hiç değil.
Sessiz dua
Dua etmek tehlikeli bir şey midir?
Putperestlikte nam salmış ve bilgeliğine övgüler düzülen bir putperest, ahlaksız bir adamla aynı gemide yolculuk ediyormuş. Gemi fırtınaya yakalanınca ahlaksız adam yüksek sesle dua etmeye başlamış, bunun üzerine bilge adam ona dönüp şöyle demiş: Sessiz ol dostum, eğer sema burada olduğunu anlarsa gemiyi batırır.”
Soren Kierkegaard Meseller- Çev. Osman Çakmakçı-Pinhan yay.