Neden, bir ömür boyu içinde olduğumuz bir hücre midir?
Bir görüşe göre kesinlikle öyledir efendim.
O halde bu özgürlük söylemleri neyin nesidir Olric?
Durum araştırılmaktadır efendim.
Ruh/beden kıyaslamaları ve bu iki yapı üzerine düşünceler öteden beri insanların ilgisini çeken bir alan. Bir beden içinde yaşıyoruz ve varlığını hissettiğimiz başka bir şeyi içimizde taşıyoruz ya da o bedenimizle birlikte “ruh” dediğimiz ve hakkında çok az şey bildiğimiz o yapının içindeyiz.
Bedenin içinde ve onun olmadığı her yerden sürgün müyüz yoksa yeryüzünde?
Geçenlerde yaptığımız birkaç günlük seyahatteki yazar yol arkadaşlarımdan biri, yolda ilginç bir başlık açmış ve konuyla ilgili bazı düşünceler ileri sürmüştü. İlk bakışta genel bilgilerimize aykırı gibi gelen bu düşünceleri yaptığı derin okumalara dayanarak açınca bu bahis araçtaki herkese ilginç geldi. Bu düşünceleri aktarıyorum; Ruh/beden bahsinde sigarayı bırakmak isteyen diğer yol arkadaşıma da hitaben özetle şöyle diyor dostum:
“Sigara içtiğim dönemi sevgiyle hatırlıyorum.
Sigarayı bıraktıktan sonra, vücudum adeta yeniden doğdu ve ikinci bir hayat yaşadı.
Biliyorsunuz aslolan bedendir. Ruh beden kalıbının en temel şekillerini alır. Sonra da yaşadığı çevre ve dönemin gerekleriyle ek şekillendirmelere maruz kalır.
Ruhun şahsiyet kazanması sosyal ilişkilerde aldığı kararlar ve tercihleriyle oluşur.
İslam filozofları ruhun Allah’tan olduğuna ve tercih ve kararlarla, yani işlenen günahlarla kirlendiğini ancak ruhun cezalandırılmasını, günahların silinmesi süreci olarak değerlendirmişler.
Ruhun tekrar bir beden kazanacağı ve bu bedenin cehenneme gönderilip cezalandırılacağını çok ilkel bir kavrayış olarak değerlendirmişler.
Neredeyse ahiret hayatını inkar edeceklerdi.
Bütün bu boş lafları, senin bedeninin ikinci bir hayatı hakettiğini ve daha sağlıklı bir bedende, eşsiz ruhunun biraz daha güzelleşeceğini vurgulamak istedim.
Bedenlere sağlık ve özgürlük diliyorum.
İkinci hayat her bedenin hakkı.”
Dostumuzun söylediklerini ne yapmalı, nasıl anlamalı. “Sana Ruhtan soracaklar!..”
Hakkında ne az şey bildiğimizi bir defa daha fehmeyledik. Ey ruh, gelirsen bize de anlat.
Tiyatroları kapatalım
Sanırım meseleyi herkes duymuştur: İBB Şehir Tiyatroları oyun repertuvarından Necip Fazıl, Mustafa Kutlu ve İskender Pala’ya ait üç eser çıkartıldı. Sosyal medyaya yansıyan ilk açıklamalara göre eserleri çıkarma işleminin gerekçesi tasarruf! imiş.
Bu durumda daha cesur bir tasarruf önerisi yapmak farz oldu: Bütün eserleri repertuvardan çıkarıp tiyatronun kapısına da bir asmalı kilit taksak daha süper ve köktenci bir tasarruf yapılmış olmaz mı?
Keyfiyetlerimizi takmayı unutmayalım
Bir çınarın sesi bazen koskoca denizin sesini geçebilir. Amatör birinin yaptığı bir işin, o işin ehline şapka çıkarttığını da gördük. Evet boynuz kulağı geçmişti zamanında.
Yeni çıkmış kitabın binler satması o kitabın mükemmel olmadığının örneklerini üzülerek söylesem de hala daha görüyoruz. Her zaman düsturumuz ne kadar olması gerekiyorsa o kadar olsun fazlasında gözümüz yok oldu. Kim fazla paranın, fazla dostun hayrını gördü.. Karıştırma şimdi istisnaları. Kemmiyet değil keyfiyet emniyettir, şimdi bas gaza gidelim.