Kamusal alanda böyle bir şey, yani “herkesin estetiği kendine” diyebilir miyiz? Yani herhangi bir yerin mülkî veya yerel herhangi bir yöneticisinin aldığı karar behemahâl rahatlıkla uygulanabilir ve öylece kalabilir mi?
Sözgelimi bazı il ve ilçelerin girişinde arz-ı endam etmeye başlayan ve ‘direkt mesaj içeren’ tuhaf köfteli, sandalyeli, ekmekli, mısırlı heykeller; yahut Maraş’ın tam ortasına 12 Eylül ortamında edilen yüksek, çirkin ve işlevsiz bina, veya İstanbul’un hani şu çok önem verilen ve özel mevzuatla ‘korunan’ Boğaziçi’nin kıyılarına 28 Şubat’ın karanlık ortamında serpiştirilen sözde ‘güvenlik’ kuleleri, yahut çok sayıda birbirinin kopyası ‘zevksiz’ hastane, okul binaları… Liste uzayıp gidiyor, gider.
Kamu eliyle oluşturulan ve -kimse ölçmüyor ama- kamunun belki de bir kısmını aşırı rahatsız eden bu ‘heykeller, binalar, düzenleyememeler’ için ne yapılabilir? Elcevap, yetkili ve kesin tâlimat olmadan hiçbir şey.
Kamusal alandaki mimariye ‘maruz’ kalırsınız, yapabileceğiniz fazla bir şey yoktur. Her gün önünden arkasından o ‘şeyi’ görerek geçer gider ve biçimlenirsiniz.
Nesnel ve ehl-i zevk bir kurul olsa, kamusal alandaki her tür sokak tabelasından devasa kamusal binalara kadar ‘sanatsal ve mimarî eserleri’ denetlese ne güzel olur değil mi? Değil. Biraz düşününce değilin sebep ve sonuçlarını kendiniz bulabilirsiniz.
Ülkenin veya şehrin mimari geleneği, hayatın hızı ve ritmiyle birlikte değişen şehir mimarisi ve yeni işlev ihtiyaçlarına cevap verecek şehir aparatları, şehre kimliğini veren yapısal mimarî bütünlüğün korunması gibi her biri kendi içinde soru ve alt sorular taşıyan onlarca başlık..
Bu sorulara cevaplar arayan, farklı çözümler bulup bunların arasından şehir ve insan için en uygun olanını kamu otoritesine öneren bir çalışma grubu var mı? Varsa ne kadar ciddiye alınıyor? Yoksa burada da o ‘her işi ben bilirim ve mükemmelini yaparım tamam mı?’ diyen mantık mı egemen?
Buraya nereden geldik?
Konya’da yapılan ve sosyal medyada çokça tartışılan güncel bir askerî disiplin içindeki mangal alanı düzenlemesinden geldik.
Harika bulanlar da var, berbat bulanlar da. Bu alan işlevsel mi, işlevsel. Yakında hepsi dolar mı, dolar. E o zaman sorun ne, diyeceksiniz. Sorun yok, ama sorun bakalım bazılarına var mı, yok mu?
Amaaan… Dünya neyin derdinde sen neyin derdindesin çocuğum. Bunları düşüneceğine etleri çıkar, mangal düzeni al, sağa dön, pijamanı giy, eline yelpazeyi al, sallama vaziyetine geç, rahat!
Ankara’da bir liman
Ankara’da limanın ne işi var? Deniz Kuvvetleri Komutanlığı levhası ilginç değil mi? Yıllar önce büyük bir gazetenin Ankara baskısındaki manşeti hatırladım: “Ankara’da kaçak tekne yakalandı!”
Geçelim, Ankara anlamakta zorlanacağım şehirlerden biri.
Ankara’da, özellikle Çukurambar’da son yıllarda büyük kafeler açılmaya başladı. Büyük kelimesinin anlamı İstanbul kafelerine göre epey farklı. Belki de şey dememiz gerek; mega kafeler.
Klasik kafe mantığının biraz dışında, zaman zaman muhtelif organizasyon, iş görüşmeleri, kültürel buluşmalar gibi içeriklere de evsahipliği yapan bu büyük kafelere bir süre önce sessiz sedasız bir mekan daha katıldı: Liman Kitap Kahve.
Kitap okuma, kitap, dergi, gazete satışı, yeme-içme gibi eklektik unsurların birleşiminden oluşan Liman, Ankara’da sahiden de bir liman olma özelliğini taşıyor.
Daha önce çok duyduğum, fakat ilk defa dün ziyaret edebildiğim mekan; geniş ve rahat iç düzenlemesi, çalışanların ilgi ve nezaketi, Ankaralıların, akademik çevrelerin, özellikle de gençlerin yüksek ilgisine mazhar görüntüsüyle zihnimde yer etti.
Mekânın, özellikle oluşturulmaya çalışılan kültürel dokusu ve bu bakış doğrultusunda gerçekleştirdiği kültürel etkinlikler ise başka bir boyut.
Emek veren dostlarımızı kutlarız.