Onu ilk otuzbeş yıl önce görmüştüm ve sonra Maraş-İstanbul arası gidiş gelişlerde bazan bir otobüsün, bazan bir arabanın penceresinden hep selamlamıştım.
İki gün önce ona yaklaştım, içinde ilerledim ve eteklerine ayak bastım.
“Hasan dağı Hasan dağı, eğil eğil bir bak…” Ruhi Su’nun kırk yıldır içimde yükselen eşsiz yorumu ile dağın görüntüsü nihayet cem oldu.
Aksaray’daki aziz dostum Zeynel Abidin Koyuncu’nun müşfik mihmandarlığı eşliğinde Hasan Dağı’nı bu defa daha yakından müşahade ettim. Zirvesi hâlâ karlıydı dağın. Oradan Erciyes’e, ve dağlara bakan adama, yani ki Dursun Çiçek üstada bir selam çaktım.
Sonra sıkı bir yağmur ve doluyla yakın temas eyledim dağın içinde.
Çiçekleri, ağaçları, eşekleri, inekleri, koyunları, keçileri, kelebekleri, suları, küçücük gölleri, börtü böceği bir de dağın eteğinde izledim.
Başı dumanlı dağı akşama doğru şehre dönerken pırıl pırıl bir güneş altında ardımda bıraktım. Ama o bizi izliyordu.
Dağın zirvesindeki çukurda bulunan gölü ise kısa bir süre sonra ziyaret etmeyi düşünüyorum. Yaklaşık beş saatlik bir yürüme ile varılabilen zirveden şöyle bir yerlere ve göklere bakma ihtimali bile heyecan verici.
Akşam Aksaray’daki bir dost meclisinde Hasan Dağı’nın içinde vaktiyle gemilerin bağlandığı iskele babalarının kalıntısının da görülebildiğini öğrendim. Hani o bilinen hikâye: Bir zamanlar buralar denizmiş.
Aksaray geçmişin değerli siyasî ve külür merkezlerinden biri.
Şehirde ayrıntılı bir gezi, apartmanların ve lüzumlu lüzumsuz yapıların arasında, arkasında gizlenmiş yüzlerce küçük/büyük eser ve kalıntı ile bunu anlatıyor.
Bu eserlere hafif bir dokunuş, üzerindeki küllere üfleyecek rikkatli bir nefes bu şehirdeki güzelliklere güzellik, değerlere değer katacak.
Zinciriye’nin, Azm-i Milli’nin, Vilayetin, Kütüphanenin, Ulu Câminin merkezdeki ışıklı görünümlerine, Somuncu Baba’nın atmosferine şehirdeki unutulmuş gibi gözüken diğer eserler de eklemlenebilir. Şehre adını veren Aksaray, küllerinden yeniden inşâ edilip ABD’deki nevzuhur Beyaz Saray’ın karşısına pekâla konumlandırılabilir.
Terkedilmiş konaklar, unutulmuş gibi gözüken çok sayıda mutasavvıf kabri ve tekkeler, medreseler bu âcil bakışı ve eğilmeyi fazlasıyla hak ediyor. Adı Ervah(ruhlar) Kabristanı denilen yerde yedi bin âlimin yattığı söyleniyor.
Aa, hangi çağdayız ayol mu dediniz?
Hasan Dağı’na soralım en iyisi: Hangi çağdayız, zaman nedir, sen kimsin Hasan Dağı, bu insanlar, bu zaman ne diyor? Sen çok baktın bin yıllardır, anlat bize“Gidiyor kalktı göçümüz/ Gülmez ağlamaz içimiz/ İnsan olmaktı suçumuz/ Hasan Dağı insan olmak…”
Cennet şekeri
Cennet küçük bir çocuğa verilen şekere benzer, tabi benzetirsem benzer. Çocuk şekeri aldığında dünyalar onun olur ‘’işte hak ettiğim hayat’’ der. Ancak annesi bu şekeri verirken kaşları çatık bir parmağını sallayarak verse çocuğun bütün iştahı kaçar ve şekeri bir kenara bırakıp annesine sarılarak onun gönlünü ve rızasını almaya çalışır.
Elbette Allah’ın rızası olmadan kimse cennete giremeyecek, girecek olsaydı da girmek istemezdik... Peki ya Allah’ın rızası olmazsa?
Cenneti çok ama çok istiyorsun ve haklısın da. Yani müslüman olarak istemek hakkın. Ama ben çok istemiyorum ilk hedefimiz Allahu Teala’nın rızasını kazanmak o halde haydi ileri !
Açık oturum soruları
Beklenen açık oturum nihayet yapıldı.
Çok farklı değerlendirmeler, adayları ya da moderatörü başarılı/başarısız bulup değerlendiren onbinlerce yorum yapıldı.
Benimse aklıma şu sorular takıldı:
1- Bu açık oturumu izleyip oy vereceği aday hakkında fikir değiştiren oldu mu?
2-Yoksa bu açık oturum mevcut kanaatleri daha da mı pekiştirdi?
3-Türk siyasî hayatı bu açık oturumlara açık mı, kapalı mı?
4- Bu açık oturumun etkisi derin mi, yüzeysel mi?
Sorular artabilir, cevaplar da. Ama sabredelim, az kaldı sandığa.