Dünyada ve dahi ülkemizde güzel, tuhaf insanlar vardır. Onlardan biri de zannımca Demirci Şevket idi. Bu ismin ne anlama geldiğini onun sofrasına oturanlar iyi bilir. Avukat Murat Çetin dostumuz hiçbir yerini değiştirmeye, kısaltmaya kıyamadığımız bir hatırasını anlattı ki aktarmadan edemedim. Buyrunuz…
“27 Ocak 1996 yılı cumartesi gecesi Çemberlitaş’ta İLESAM bir diğer adı ile Sinan Paşa Medresesi Külliyesi dahilindeki meşrutada nargile ve çay bahçesi müştemilatında yazar çizer gazeteci vasfıyla tanınan kişilerle oturuyoruz.
Ben akşam hava kararınca buraya geldim. Biraz sonra buranın müdavimleri birer ikişer geldiler. Bu akşama mahsus bana karşı herkes tarafından garip bir ilgi alaka sezmekteyim. Çaycısı bile bana karşı nazik ve kibar olmaya çalışıyor.
Oturan yaşlı başlı müdavimler bana karşı gelir gelmez hafifçe başlarını eğerek selam verip selam alıyorlar. Bir süre merak içersindeyim.
Ardından öteden çaycı Muhittin büyük bir kupa bardak çayla geldi önüme koydu. İç! iç! arkadaşların ikramıdır sana dedi. Etrafa baktım herkes başını önüne eğmiş kimse ilgilenmiyor. Ardından bu çayı içtim. Beş on dakika geçmedi çaycı Muhittin bana bir büyük bardak hem de katran gibi demli çayı getirip sehpaya koydu. Bunu da arkadaşlar ikram ediyor dedi. Hangi arkadaşlar dememe vakit kalmadan kayboldu. Anladım ki bir bit yeniği var millet neşesini buluyor ben de ortak oldum çaresiz,zaten çaya da oldukça düşkünüm bir sigara daha yakıp demlenmeye koyuldum.
Ardından 10 dakika geçmedi yine katran karası bir büyük bardak çay daha geldi. Eh yeter artık diyecek oldum ama bu defa rahmetli Nusret Özcan’ın kıkır kıkır güldüğünü fark ettim diğerleri de başlarını çevirip güldüklerini belli etmemeye çalışıyorlardı. Bu ne yahu dedim. Yusuf Özarslan hemen cevabı yapıştırdı. Senden intikam alıyor arkadaşlar dedi.
Sen koca bir intikamı hak ettin, herkesin sana hıncı var içeceksin, dedi. Ben de anladım bozmadım olur içeriz dedim. Ardından o akşam tam 5-6 bardak çaycı Muhittin tarafından özel olarak hazırlanmış yahut bizimkilerce hazırlatılmış zift dolu çayları millet neşesinden mahrum kalmasın intikamları kolay olsun diye içiverdim.Zaten aşırı bir sigara tiryakiliği de vardı dokunmadı bile.
Bu davranışların sebebine gelince bana kin tutup intikam almalarındaki sebep bir evvelki akşam hepsini Ebuzziyafe Şevket Efendi nin Alibeyköy’deki dergahına götürüp ziyafet verdirmemdi.
Ancak bilindiği gibi Ebuzziyefe Şevket Efendi’ye ziyafete gitmeyi herkes canı gönülden arzu eder ama gittiğine ve gideceğine de pişman edilerek evinin yolunu tutar.
Önceki akşama dönecek olursak 26 Ocak 1996 yılının Cuma gecesi soğuk bir kış gecesi medresede ilesamda soğukta oturmaktansa benimle birlikte ziyafete gelmeyi arzu eden bir güruh, bunların içinde Yusuf Özarslan (Yusuf abi ) nam-ı diğer Kurdoğlu dizisinin senaristi, Burhan Karagöl (Erol Olçak’ın ofis dağıtımdan ortağı ), grafiker Ömer Onay, Alper Kanca, Yenişafak gazetesinden editör Nusret Özcan, stratejist Aydın Çetiner belki birkaç kişi daha saat sekizden gece saat üçlere kadar bolca vakit bir arada olduk.
Akşam yemeğinde adeta iki kişi doyuran büyük kaseler içersinde Şevket Baba’nın özel terbiyeli ve büyük taneli meşhur İşkembe çorbasını içtik. Zaten bu işkembe çorbası tek başına bir ziyafet teşkil ediyor.
Ancak önemli bir ayrıntı şu ki bu işkembe servisi yapılır yapılmaz Şevket baba bir elinde yarım kalan tencere diğer elinde büyük bir kepçe ile ziyafeti zulme dönüştürüyor.
Masada karşılıklı ortaya konulmuş bulunan kaselerde dizili salam, sucuk ve pastırmalar ile kasar ve iri taneli zeytinler nasiplenilemeden maalesef bu işkembe çorbası zulmü nedeniyle ilgisizce mecburen terk ediliyor el sürülmeden kalıyor. Şevket Baba ayakta çorbası azalanları gözlüyor ve çorbası bitenlere tencerenin dibinden ikinci bir çorbayı veriyor ki bu artık açlıktan tokluğa geçiş ve ziyafetten zulme doğru giden bir çizgidir. Hepimiz teslimiyet içersinde korku ve hezeyan arasında gidip geliyoruz. Aman benim yanıma gelmesin bana dokunmasın diye içimizden dualar ediyoruz. Ardından sofraya dizilen tabaklar ve içerisinde Şevket Baba’nın kendine mahsus kalın ve etli bi tanesi bir kişiyi doyuran köfteleri ve yanındaki bol kepçe pilav ilgi çekmiyor ancak mecbur bitireceksin. Bunlar bitmeden masadan kalkmak ve sohbet odasına geçmek yahut dergahı terk etmek yasak. Masada müthiş bir muhabbet, masada müthiş bir ziyafet ama masada yine müthiş bir zulüm. Artık misafir arkadaşlara karşı biz ev sahibi safında olduğumuzdan yavaş yavaş göz ucu ile ben sana sorarım tehditleri...
Bu tehditlere karşı da tabii biz taarruza iştirak ediyorum yemeği bitenleri ispiyonlayıp daha fazla yemek verilmesini söylüyoruz Şevket abiye.