Hani her bayram arkadaşlarınızla oturduğunuz kahvelerde bir söz çalınır kulağa bazan: “Aramızdan kimler eksilmiş bu bayramda?”
Kısa bir sessizlikten sonra kayıplar sayılır, anılır ve kalan bir şey varsa kaldığı yerden devam eder.
Geçenlerde Yeni Şafak’tan Ayşe Olgun, Hilmi Oflaz dosyası için Hilmi Oflaz sofrası üzerine bir yazı yazmamı istediğinde bir yığın hatıra geçti gözümü önünden. Sonra bunları bir kısmını cevaben yazdım, oradan iktibasla Hilmi Oflaz’ı bir defa rahmetle anarak…
Hilmi Oflaz Sofrası
Onu ilk ne zaman tanımıştım? Sanırım Çorlulu Ali Paşa Medresesi (Erenler) günlerinden. Büyük kubbenin altında yaz gündüzleri hafif loşluk içinde sisli bir perdenin ardında nefis bir türkçe ile konuşan konuşan…Sisli perde, çünkü elinden hiç bırakmadığı sigarasından derin dumanlar çekerdi ve ol vakitler sigara yasak değil özgür bir şeydi. Türkçesinin güzelliği ise meftunu ve metafizik oğlu olduğu Necip Fazıl’dan mirastı.
Ne büyük ne çetrefil meseleleri bir gül şurubu içer gibi veciz ifadelerle hiç duraksamadan âteşin bir üslupla anlatır, anlatırdı. Arada bir kendine mahsus deyimlerle süslenen bu konuşmaları şimdi kubbede hoş bir sadâ.
Erenler turistikleşip kalabalıklaşınca hemen birkaç adım ilerideki başka bir medreseye, Sinan Paşa Medresesine serdik postu ahbapla. Kısaca İlesam dediğimiz yeni medresede de dumanları savurmaya devam etti Hilmi Amca. Sohbetleri de sürüyordu aynı üslupla. Sonra Hilmi Amca sofralar kurmaya başladı akşamları. Her gün ikindiden sonra ellerinde içi ekmek ve nevale dolu çantalarla geliyor, bir sofra açıyordu. Peynir, zeytin, domates biber en sık görünenlerdi. Akşam çoğu zaman karşıya geçiş için vapur ve oradan Kuleli’ye otobüs bileti parası olmadığını bildiğimiz Hilmi Amca, bu sofrayı kurmayı hep sürdürdü. Ne çok öğrenci, yoksul, milletvekili nasiplendi o sofradan bilemezsiniz.
Gırtlak kanseri olduğunda da sürdürdü hep elele olduğu sevgilisine vefasını. Geçirdiği ameliyat sonrası kendisini ziyarete gelenlere konuşamadığı için bir kağıda yazdığı iki kelimelik cümleyi havaya kaldırıp gösteriyordu: “Sigaradan değil!”
Sonra güzel bir bahar günü göçüp gitti. Çok sevdiği Necip Fazıl’ın ayak ucuna gömüldü.
Matbu evraka, kitaba bitmek bilmeyen iştihası bilinen bir şeydi. Her akşam evine giderken kitap gazete götürmeye devam etti. Oysa görenler, evinde kitaplardan adım atılamadığını söylüyordu. Sonra bu kitaplar Büyükşehir Belediyesi eliyle bir kütüphane kurulması için satın alındı.
Hilmi Amca ‘anlatılmaz yaşanır’ cinsinden bir latif adam idi. Hak rahmet eyleye.
Şimdi onun sohbet halkasında bulunmuş ve elbette yenileri de eklenmiş bir gurup arkadaş, Hilmi Oflaz Sofrası adı verilen bir sofrayı her Cumartesi ‘Adana’da bir kahvede’ sürdürüyor ve bu kahve Süleymaniye’de. Sofra elbette herkese açık. Münderecatı ise hep olduğu gibi ekmek, domates, salatalık, zeytin, peynir, biber. Arada bir Ramazan veya özel bir sebeple istisnalar oluyor ve bu istisnalar kaideyi bozmayıp sadece te’yid ediyor.
Şimdi sohbetlerimizin ve soframızın nevzuhur ama kadim dost moderatörleri var. Sohbet gurubumuzun sanaldaki izdüşümünde ise kimi kaideleri ihlâl edenlere temyizi gayr-i kâbil bir “sofra kilitleyen” radarlarımız mevcut. İşte geldik gidiyoruz, keşke varlığını sürdürseydin de şen olsaydın Halep şehri. Hep olduğu gibi “Evvel giden ahbaba selam olsun erenler.” Hû…”
Her bayramda eksilmek! Biz biraz da buyuz galiba.
Dağa Bakmak
Mevlâna İdris Bey; ‘’Bir dağa ne kadar bakabilirsiniz? Karar alıp bir dağa bakmak için yola çıktınız mı hiç? ‘’Pozitif ayrımcılığın böyle güzel punduna getirilmişine şapka çıkarılır. KARAR’a ve zat-ı âlinize sözüm olsun; yayla sezonu açılsın, yazınızda resmettiğiniz dağlar olmasa da, Şair Cahit Koytak Bey’in şiir köşesine ve bir de şiirine isim olan; ‘’Dağın Öteki Yüzü’’nden KARAR’ın resmini paylaşacağım.
Yazınızı okurken sürekli gözümün seğirttiği üç resim der-hatır ettirdi; KARAR o dağlarda tez okunur biter. O dağlarda, sayın Mustafa Kutlu Bey›in ‹›Beyhude Ömrüm›› iyi gider. Dağlara bakmak insanın ömrünü tazeler. Cismen tanışmasak da ruhen tanış olduğumuz, Dursun Çiçek Bey›e selam olsun. Benim telefonum ‹›deli›› twitter hesabından ulaşmam zor. Aram Gülmezyan
B12 otobüs Yolcusu kalmasın
“Müsait bir yerde indirir misin kaptan! “ demeyeceğimiz otobüs yolculukları istiyoruz. Kafamızı cama yasladığımızda; muavinin yastık uzatıp üzülme geçecek deyip sırtımızı sıvazladığı, afff darlandum bee dediğimizde; yukarıdan, çiçek kokulu oksijen maskelerinin indiği yolculuklar...
Otobüsün ismi de B12 olsun. İçerisine girenler nereye gideceklerini unutuversin. Rahatça yaslanalım arkamıza sanki sırtımızda bıçak izi hiç yokmuş gibi .! Yaslanalım ve kaptanın; “Sayın yolcularımız birazdan okuyacağım şiir sevip de kavuşanlara gelsin.” anonsunu dinleyelim. Haydi hayırlı yolcular ilk otostop kimden?