Dünyaya gelenin üzerine üzerine gelir bazan Dünya. Bazıları tahammül eder, bazıları edemez.
Gençken az gelir Dünya. Nedir ki? Bazan genç der ki “İçindekilerle birlikte dişimin kovuğuna bile yetmez.” Sonra Hanya’yı, Konya’yı ve Yanya’yı öğretir ona Dünya. Kenya bile karışır bu tedrisata.
“Okul sebebiyle eğitimime ara verdim” diyen yazarı da anarak sormak gerekirse çocuklara ve gençlere tedrisat nâmı ve şemsiyesi altında öğretmeye, aktarmaya çalıştığımız şeylerin onlarda neleri açtığı ve neleri kapattığı üzerinde zerre miskal düşünmeli değil miyiz?
“Arıza çıktığında psikiyatrlar var azizim” cümlesi ne kadar teselli edici olabilir azizim?
Muhtelif alanlarda ahkâm kesenleri de dinliyor gençler, dünyanın öbür ucundaki zekî bir söz veya görselin materyallerine de anlık dikkatlerle eğilebiliyorlar.
Ve artık kabul etmeliyiz ki dijital selin önündeki yaprak mı yoksa o selde ilerleyen geminin dümencisi mi olduğunu kolayından anlayamayacağımız bir akış içinde, çok da bulunduğu yerde olmadan akıyor gençlik.
Ne ki bazılarına az gelen Dünya bazılarına çok geliyor.
Filmlerin, giflerin, binbir yüzlü dijital iletişim yollarının hep birden anlamsızlaşıp kapandığı, anlamsızlaştığı anlar oluyor.
Böyle anlarda kaldırılamayan, taşınamayan, tahammülfersa bir yük şu ya da bu durakta gelip çöküyor kimi omuzlara. Bu kırılgan bitkinliği, vazgeçmeyi anlatacak bir emoji de yok henüz.
İçi doldurulamayan veya boşaltılamayan kavramlar, durumlar; oluşan ağırlıklar yahut boşlukların ardından cevaplanamayan sorular kalıyor bazan.
Eski bir İstanbul Beyfendisini ziyaret ettim geçenlerde. Gençlikle ilgili birkaç şey söyledi ve bazı hatıralarını anlattı. Sonra pencereden gözüken gökdelenlerle kaplı silüete bakıp ‘bitti’ dedi.
Oysa o anda kimbilir kaç hastanede kaç bebek için bir şey başlıyordu. Ama bir insan bir şeyin bittiğini hissediyorsa, o da elhak bitiyordu, neylersin.
Şubat da bitiyor lâkin kar yok. Yağmadı işte.
Bazı şeyleri azaltıyor, bazı şeyleri çoğaltıyor muydu kar? Ve bu iyi mi geliyordu bize? Ve kar yağmayınca şey mi oldu? Ahmet Muhip’in şiiri bile bu yıl daha az okundu kar yağmayınca. Kar yağmaması Türk şiirini olumsuz etkiledi diyebiliriz.
Birkaç kelam
Akıl kutsaldır beyler. Din-i mübin, akıl sahiplerine teklif edilir. Fakat akıl, akılsızlara gereklidir.
İstikbâl gözyaşını tanıyanlarındır. Ağlamayan gözün gördüğünden hayır gelmez. Allah gözpınarlarınızı kurutmasın.
Ben aşksız insanlar görüyorum. Huzur içinde uyuyorlar, gidiyorlar, gülüyorlar, vitrinlere bakıyorlar; hâlâ büyük pazarlıklar peşindeler.
İnsan iddia ettiği yerden imtihan olur.
Ölüme dost olunuz.
Fethi Gemuhluoğlu
Yeni bir aydınlanma çağına mı girdik?
Son yıllarda bir popüler hoca furyası başladı. Gerçi her dönemde vardı ama şimdi tekno- zamanın girdapları içinde bambaşka usullerle icrâ olunuyor. Sosyal medya üzerinden depolanıp istiflenen sohbetlerden bazan cımbızla, bazan çatalla, bazan da kepçeyle alınıp arenaya atılan sözler, yaklaşımlar ve fetvalara ilişkin gelişmeler tuhaf bir hâl almaya başladı.
Kimin kimi dinleyip seveceğine kimse karar veremez. İsteyen istediğini dinler ve zaten öyle. Lâkin özellikle cinsel alana ilişkin dinsel(!) yaklaşımlar gün geçmiyor ki ortama bodoslama dalmasın.
Gerek mide bulandırıcı haberler, gerekse uluorta konuşulmasının kimseye bir fayda sağlamayacağı kimi alanlara ilişkin (temelde kişisel ve mahrem) mâlumatfuruşlukların varacağı yer ne ola?
İyi aydınlanmalar.