Artık yetmez mi?
Din sosuna bandırılmış söylemler, yahut kendisi din sosuna batırılmış figürlerle nereye kadar?
Amacı kişisel veya grupsal dünyevî kazanç, lâkin söylemi din-iman lafazanlıklarla nereye kadar?
Kimse kimseye demiyor yahut diyemez ki “ticaret yapma!, bürokraside yer alma!”
Ticaretini de yap, bürokraside yerini de al kardeşim, doya doya al. Ama bunu tertemiz bir inanç alanı olan din sosuna bulamadan yap. Dini, emellerin için bir basamak yapmadan yap. Yani dini istismar etmeden.
Herkes o tertemiz ‘müslümanlığı’ arıyor.
Bir gösteriş aracı hâline gelmeyen, kimi kapıları açmak için maymuncuk gibi kullanılması düşünülmeyen o pâk alanı.
Gözleri fıldır fıldır ikbal ve para tarayan tiplerin sabah-akşam “din alıp satması” kusura bakmayın artık kabak tadı verdi. Müslümana müslüman propagandası yapılmasa iyi olur artık. Tekfirlerinizi de, ‘yanmayan’ kefenlerinizi de çantanıza koyup susun artık.
Ümmetin hâli ortada.
Kan, gözyaşı, sefalet, didişme, batıya haraç üstüne haraç.
Şimdi bütün bunların üstüne din soslu iktidar yahut parsa kapma itiş kakışlarınızı kaldıramıyoruz.
Gerçek yoksul yine yoksul, gerçek düzenbaz yine düzenbaz.
Bu din, yalnızca tesbihat, zühd, yahut keşişlik dini değil. Elbette bu dünyada yaşayan bizler için, hayatımız için, hayatın içinde bir din.
Lâkin onu kendi küçük niyetlerimizin kalkanı veya kılıfı yapmaya kimin ne hakkı var?
Bazan Diyojen gibi diyeceği geliyor insanın; gölge etme başka ihsan istemem.
Dün sübhaneke bugün holding.
Dün Yâ Sîn bugün kartel.
Yapmayın, etmeyin.
“Fe eyne tezhebûn”? Ve “ve eyne’l mefer”?
TÜRKİYE ARAKAN’DA
Son günlerde yükselen zulümle gündeme gelen Arakan’lı müslümanlara Devlet olarak ulaştık çok şükür.
Dış İşleri Bakanı Çavuşoğlu, Emine Erdoğan Hanımefendi ve beraberindeki heyet 1000 tonluk başlangıç yardımıyla bölgeye ulaşıp, Bangladeş’teki kampları ziyaret ettiler.
Etrafımız ateş çemberi iken bile, oraya kadar gidip mazlumlar için bir nefes olma vesilesini lûtfeden Allah’a hamdolsun. İnşallah önümüzdeki süreçte daha güçlü, daha muhkem adımları da atabiliriz.
TAKSİ ÜCRETLERİ
İstanbul’da taksiye % 15 zam geldi. Gelsin, istemeyen binmez, serbest piyasa.
Lâkin şu canına yandığım taksici ve taksi hizmetleri sorununa kim el atacak? Bu alandaki bitmek bilmeyen şikayetlerin hızlı ve âcil çözüm mercii neresidir?
Bugün hangi vatandaşa sorsanız, size taksiyle ilgili birkaç olumsuz macerasını mutlaka anlatacaktır.
Yahu uzağa gitmeye veya ileri düzeyde sorun aramaya gerek yok, şimdi denemesini yapın ve herhangi bir ana caddede, meydanda durup taksiye binmeyi bir deneyin, kaç tanesi durmadan ve yüzünüze bile bakmadan yanınızdan boş olarak hızla gazlayıp geçecek. Yani taksicilik hizmetinin başlaması bile sorunlu. Binemiyorsunuz. Lütfen durursa şöyle bir bakıp ‘nereye?’ diyor. Siz nereye isterseniz beyefendi!
Böyle bir taksicilik rezaleti dünyanın hiçbir yerinde yoktur.
Kimse bana maval okumasın. Taksiciler Odası Başkanı dâhil, inanmayan kim varsa bir noterle birlikte “taksici davranış tipi” turunu her an yapabiliriz.
Bozuk para üstü vermeyenini mi ararsın, turistik bölgelerde türkçe konuşan müşteriyi almayanını mı, turistsen kazıklama yahut pazarlık yapanını mı, nereye gidiyorsun diye önşartlı olanını mı, Ben Taksim’i bilmiyorum abi diyenini mi? Velhasıl rezalet.
Geçenlerde üç ayrı taksiye binmeyi denedim, 38 derece sıcaklıkta üçünde de klima çalışmıyordu.
Eminönü meydanında kaç defa çocuklu veya elinde eşyalarla durmayan taksiler yüzünden perişan olan insanları gördüm. Bir çok taksinin içi de hiç kusura bakmayın leş.
Kim denetliyor bunları?
Kim çözüyor hizmet alanların sorunlarını. İstisnalar elbette var, ama onlara o kadar az rastlıyorum ki.
%15 zammış.
Hizmet kalitesinde % 3’lük bir iyileştirme yaptın mı ki bu zammı alıyor ve İstanbul trafiğinin keşmekeşine hiçbir kural tanımayan taksileri bu hâliyle salmaya devam ediyorsun?
Uzun lafa gerek yok.
Bir anket yaparsan sorunları şıp diye bulur, çözme niyetin varsa da, adam gibi adamlarla bu işi çözersin.
Ya da bana ne. Sen sana çal, sen sana oyna.