Dicle’nin kenarındaki koyunlar ve kurtlar

Mevlana İdris

Herkesin her şey hakkında konuşabildiği bir toplumda hiçbir şey konuşulamaz.

Bir şeyin konuşulamadığı toplumlarda ise kokuşma ve çürüme başlamış demektir.

Bazan da bir toplumda bir konu hakkında herkes konuşabiliyorsa yine durup bakmak gerekebilir.

15 Temmuz sonrası yargısal süreçler ve bunun alt başlıkları konusunda uzun süredir geniş bir kesimde ‘birşeyler’ konuşuluyor.

Yargısal süreçlerin başlaması, devamı, deliller konusu, FETÖ ile kurulan bağların niteliği, gerçekliği, gerçekliğin delillerle araştırılma yöntemi, tanıkların ileri sürdüğü iddiaların sağlıklılığı, nüfuzlu sanıkların önce gözaltına alınıp sonra kamuoyunu tatmin etmeyen gerekçelerle tahliyesi gibi bir çok konu, sanıldığından daha geniş bir toplumsal tabanda konuşuluyor, değerlendiriliyor, orada da ‘hükümler’ veriliyor.

Bir süredir Anadolu’nun çeşitli şehirlerini geziyor, dostlarla, arkadaşlarla buluşuyor, konuşuyorum. Bunlardan birisi de Urfa’da oldu. Bir kamu kurumunda çok başarılı bir yöneticilik yapan bir arkadaşımızın başına gelenleri kendisinden dinleme fırsatını buldum ve üzüldüm.

Özetle, kimliği belirsiz bir tanığın ihbarı üzerine süreç başlamış ve 6-7 aylık bir tutukluluk sonrası kendisine ‘pardon’ denilip tahliye edilmiş. Düşünün; örnek gösterilen bir yönetici bürokratın, kimliği belirsiz bir ihbardaki tamamı asılsız iddialarla hayatı alt üst ediliyor, terör örgütüyle irtibatlandırma yönergesi anlamını taşıyan o meşhur 17 kritere uyan, bir tane ama tek bir tane bile suç delili bulunamıyor, tam aksine aksi yönde bir çok delil ortaya çıkıyor ama sonuçta olanlar oluyor; o haksız sürecin her aşaması hayat karartan bir sayfa olarak bu insanın hayatındaki yerini alıyor.

Arkadaş eli kalem tutan biri. Edebiyattan da anlar, düşünceden de. Ucuz siyasetten haydi haydiye anlar.

Şimdi sanıyorum tazminat talebi için AİHM’ne başvuracak ve muhtemeldir ki talep ettiği tazminatın tümünü kazanacak.

Peki o kimliği belirsiz tanık ve o tanıklığa bağlı olarak gelişen ve sonuçta kendi haksızlığını kendisi görüp ifade eden süreç ve bu sürecin sonuçları, sorumluları ne olacak, bilemiyorum.

Herkes kendi etrafında ‘terör örgütüyle kesinlikle ilgisiz’ bu tür örnekleri biliyor ve konuşuyor.

Uzun vadede bu mağduriyetler, sanırım telafisi zor bir ‘haksız terör sanığı’ sosyolojisi doğuracak. Bu durum bazı eyyamcıların, amigoların umurunda olmayabilir.

Ancak ‘adalet’ kavramının şöyle bir yanından geçenler için durum tam anlamıyla vahimdir.

Dicle’nin kenarında çok koyunlar, kuzular kapılıyor.

Kurtların kimliği de çok meçhul değil.

Siz bilirsiniz.

TAKSİ SORUNUNU UZAYLILAR MI ÇÖZECEK?

Geçen yazınızda taksiyle ilgili tesbitlerinizi okudum.

Daha hiçbir şey yazmamışsınız diyebilirim. Gerçekten de bu sektör kesinlikle toplumsal ruh sağlığımızı ve kişisel sağlığımızı mahvediyor.

Nasıl rehabilite edilecekler, nasıl disiplin altına alınacaklar bilemiyorum. Ama bu hâliyle hiç iyi değil.

Ankara’yı İzmir’i bilmiyorum fakat İstanbul’da durum bir facia. Mutlaka ama mutlaka sinirlerimizi zıplatacak bir şey yapmayı başarıyorlar. Kabalık mı dersiniz, ücret konusunda, dolaştırma konusunda tartışma mı dersiniz, temizlikleri mi dersiniz? Neyse zaten hepimiz biliyoruz meseleyi. Sorumuz şu: Ne zaman, kim çözecek bu işi, uzaylılar mı?

KARİKATÜR VE MÜFREDAT

Bir ders kitabındaki ‘skandal’ karikatürle ilgili ‘gelişmemeler’ devam ediyor.

Bendeniz matematik dâhil her ders kitabında çirkin görselliklerin, ‘resmî’ çizgi yönergelerinin kalkıp, üstdüzey çizgi ve görselliğin daha fazla gecikmeden müfredata girmesini isterim. Çünkü okul yıllarında o her gün açılıp kapanan kitaplardaki metinler ve resimler, bir neslin beğeni düzeyinin de temellerini döşüyor.

Tıpkı mimarî bir eserin, o şehirde yaşayanları her gün yeniden biçimlemesi gibi, ders kitaplarındaki metinlerin ve görsellerin kalitesi de çocukların iyi ya da kötü düzey başlangıçlarını tetikleyebiliyor.

Sözkonusu karikatüre gelince; Selçuk Erdem, çok geniş bir kitlenin beğenisini kazanmış ve bu toplumun kimi kodlarını başarıyla çözüp bunu çizgilerine yansıtmış bir karikatüristtir.

‘Ayıp işaret yapan ayı’ karikatürü konusunda çok şey söylenebilir. Ama galiba olayın kendisi denetmenler açısından ayrı ve üzerinde durulması gereken bir başka kara karikatür çiziyor.

Tamam o bir ‘ayı’ olarak o işareti yapıyor (işarete ‘millî’ diyenler de var, bak sen!) ama bayım her şeyin sorumlusu da ayı değil ki.

ANONS

Eleştirinin değerini bilmeyen, varlığının anlamsal imkân sınırlarını ıskalamanın sonuçlarını da göze almış demektir. Yaftalama faaliyetlerine gelince; bir gün sen de vücudunun nazik bir bölgesinde bir damgayla dağlanırkenki feryadını işitebilirsin.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (12)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.