Güneş bir görünüp bir kaybolsa da hava soğuk mu soğuk.
Asım Gültekin’in davetine icabet babında Topkapı Sarayı’nın içindeyiz. Bulunduğumuz salonda bir kahvaltı düzeni var. Boğaz akıyor, camların ardından bakıyorum, heær şey yerli yerinde gibi. Değil tabii, güneyde ciddî bir durumun içinden geçiyoruz, şehirdeki bir çok çeşme de akmıyor.
Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş teşrif ettiğinde toplantı da ‘resmen’ başlamış oluyor. TÜRDEB şemsiyesi altındaki yaklaşık yirmi derginin temsilcileri ile yapılan bir toplantı bu.
Kahvaltının ardından ilk sözü Numan Bey alıyor ve kültürel arka planımız, mevcut hâlimiz ve ufuk üzerine kısa, veciz bir konuşma yapıyor. Sonra söz, dergici arkadaşlara bırakılıyor ve dergici dostlar Türk dergiciliğinin içinde bulunduğu soru ve sorunlara kısa dokunuşlar yapıyorlar.
Yurt içi ve yurt dışı dergi fuarları, dergilerin dağıtım sorunları, cezaevindeki ilginç dergi okurlarına kadar meseleler konuşuluyor. Bakan ve danışmanları notlar alıyor, hangi mesele hangi yöntemle çözülecek, kafa yoruluyor.
Boğaz ise akıyor da akıyor bu güzel kış günü.
Çok genç bir arkadaş da var. Bir liseli. Elinde, çıkardığı Suskun isimli fanzinle konuşuyor. Çok içten, çok sahici.
Dışarıda, sarayın, suriçinin ve şehrin dışında başka şeylerin uğultusu var.
Ama işte biz orada, bazı dergilerin etrafında, bazı kelimelere, bazı anlamlara yaklaşarak başka bir şey konuşuyoruz.
“Devletin ana stratejisi kültür alanını millete açmaktır” diyor Numan Bey. “Biz elbette iltifat ederiz ama marifet size ait” diyor dergici arkadaşlara.
Bilmiyorum ki zaten bir tür DonKişotluk olan dergicilik daha da çılgın bir alan hâline mi geldi? Akıp giden elektronik ve düşünsel hayat içinde dergicilik antik bir uğraş mı yoksa yeni söylemlerin hâlâ mayalanabildiği bir ocak mı?
Fanzin çıkaran genç bir liseli ile Kültür Bakanı aynı masada karşılıklı konuşabiliyorsa bu güzel bir şey bence.
Ne diyordu meşhur yazar Tolstoy? Bir sürü şey diyordu ve olay Rusya’da geçiyordu.
Burası Türkiye bayım. Burada işler çok başka.
O KAHVEHANE
Geçen gün yayınladığım ve müdavimleri tarafından Afrin harekâtının stratejik olarak değerlendirildiği kahvehane fotoğrafı çeşitli sosyal mecralar aldı başını gitti. “Adana’da bir kahvehane” yuvarlama klişesi ise ulusal kanalların çok ciddî (!) tartışma programlarına kadar düştü.
Şimdi arkadaşlar bu televizyonlar filan yalancı çıkmasın, zevahiri kurtarsın diye acılı ve taneli şalgam eşliğinde fotoğraf çektirmek için Adana’ya gitme hazırlığı içindeler. Yani söylemek istediğim o ki bu arkadaşlar yalnızca sıkı analist ve kalburastü stratejist değil, aynı zamanda medyamızın içine düştüğü durumun da farkında olup fedakâr yolculuklar yapma cehdinde bir güzide topluluk. Arz ederim ve anladığınızı farz ederim efendim.
UZATMALI ERGENLİK
Artık ergenlik neredeyse kırk yaşına kadar sürüyor. Eğitim sistemindeki basamaklar uzuyor da uzuyor. Merdivenin son basamağını da çıkıp “eh şimdi hayata başlayayım” diyen uzatmalı gencin elinde çoğu zaman diplomalar, sertifikalar, bir pratik yapmaksızın geçen zamanlardan oluşan tuhaf bir ihtimaller zinciri sallanıyor. Güneş de doğuyor mu yoksa batıyor mu pek belli değil. Aman dikkat!
ANONS
ÇETO dergisinin okur/yazar/çizer resepsiyonu bugün saat 17.00 de Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi’nde gerçekleşecek. Yanlışlıkla büyüyen çocukları bekleriz.