Corona virüsü çıktı denge bozuldu.
Olayın komplo mu, biyolojik saldırı mı başka bir nane mi olduğu henüz net olarak anlaşılamasa da virüs Dünyayı sallamayı sürdürüyor.
Devletlerin yıllık büyüme oranları daha şimdiden düşüş ekseninde yeniden revize edildi.
Yüzden fazla ülkede binlerce ölü var. Ne hikmetse bazıları çok üst düzey kişiler, noktasal atışlar gibi.
Piyasalar şinanay.
Kırılganlık falan filan derken New York borsasında işlemlerin askıya alınma uygulamaları başladı.
Dünya çapında yaşanan üretim düşüşü ve piyasa daralmasına bağlı olarak düşen petrol fiyatları düşüş rekoru kırıyor.
İran’da alınan önlemler arasında boyanma davalarına bile geçici yasak gelirken, 16 milyon insanın karantinaya alındığı İtalya’da da cezaevlerine ziyaretin geçici olarak yasaklanma kararına tepkiler büyüyor. Cezaevlerinden birinde çıkan isyanda 6 mahkûm ölürken 50 mahkûmun da firar etmiş olması Corona’nın yan etkisi olarak gündemde.
Türkiye’de henüz Corona virüsünün tesbit edilmemesini bir türlü kabullenemeyip adeta acı çekenler olduğu gibi, bunu bir lütuf olarak görüp şükredenler de var.
Bir çok ülkede festival, fuar, müze, spor etkinlikleri iptal edilirken kimi ülkeler toplu olarak bir araya gelmeyi bile yasakladı. Can her yerde tatlı.
Biz ise belki de ilk defa popüler bir gündemde listeye girememenin kıvancı içindeyiz.
Yunanistan, bütün insanî ve yasal çerçevelerin dışına çıkarak göçmenlere karşı uyguladığı açık zâlimlikler serisine devam ederek kapıları kapalı tutsa da, göçmenlerin giremediği kapılardan virüsün girdiği görülüyor.
Virüse ne pasaport sorabiliyorsunuz ne de kafa tutabiliyorsunuz.
Başka türlü bir şey bu.
Corona virüsü çıktı denge bozuldu demiştik ama tam da kestiremiyorum, belki de başka bir dengeyi virüs kuracak.
Neyse, işimize bakalım.
Avrupa’da “kaybolan” 100 bin çocuk
Almanya buyurmuş ki “göçmenler arasında bulunan ve reşit olmayan çocukları ben alayım.”
Bu pazardan elma seçer havasında çocuk seçme talebi bana epey tuhaf ve küstahça geldi.
Çünkü daha önce Avrupa’ya ulaşıp orada kaybolan 100 binden fazla çocuğun akîbeti hakkında hiç kimse bir şey bilmiyor.
Yani onları “karanlık” biçimde tehlikeli sularda kaybedenler elbette biliyordur ama kamuoyu bir şey bilmiyor.
Nerede o 100 bin çocuk?
Organ mafyası veya diğer her türlü istismar odaklarının elinde mi? Yaşıyorlar mı yoksa artık yaşamıyorlar mı?
Avrupanın bütün mösyo ve madamalarına, iç ve dış servislerine çocukları istemeden önce bunu sormak gerekmez mi?
Anlaşılan o ki aile ve insanî yaklaşımların tümü yok sayılıp o çocuklar çoktan “yedek parça” mesabesine indirgenmiş.
O çocuklar insan sayın Almanya.