Çocuğun dijital zehirlenmesi-I

Mevlana İdris

Eski dünya eskide kaldı. Birdenbire.

Paradigma değişti. Yüzlerce yıllık iletişim tarzları birden çöp oldu.

İnsanlar gazete, telgraf, mektup, radyo, televizyon, harita, pusula, şehir rehberi, alışveriş mağazaları, bilet, telefon ve daha başka ne varsa ceplerinde taşımaya başladı. İnternet geldi, bir şeyler oldu.

Evden çıkarken cep telefonunu unutan biri endişeyle kıvranmaktansa geri dönüp cep telefonunu almadan o günü yaşanamaz kabul etmeye başladı.

Bunun bir ağırlık mı yoksa hafiflik mi olduğu henüz kesinleşmiş değil. Bilgisayarların ve onlarca açık pencereyle iletişim içinde iken ölen ‘kullanıcıların’ görüldüğü bir zamandayız ve sonuçları tahlil aşamasına yetecek kadar uzun bir zaman geçirmiş değiliz.

Bazan küresel ölçekte dolaşıma giren bir bir virüs, uluslararası güvenlik alarmların çalmasına yol açıyor: sığınaklara!

Elektronik arka planlı asimetrik terör saldırıları, her tür tehlikeli bilgiye kolay erişim, tüm toplumların değer yargılarını, yasalarını fütursuzca ihlâl eden girişimler, her türlü küresel suç organizasyonu, e-ticaretin yaygın ve sınırsız gibi gözüken gelişimi, uluslararası devriye gezen elektronik polisler…

Her şeyin ‘dijitalleşmesi’ an meselesiymiş gibi görünüyor, asla dijitalleşmeyecek temel bazı şeylerin varlığına rağmen. Çünkü ‘trend’ öyle. ‘Sanalda yoksan gerçekte yoksun’ algısı; ticareti, sanatı, bilimi, medyayı ve diğer başka alanları dijital başkentlerin dijital meydanlarında görünmeye zorluyor.

Sadece cep telefonları değil, evler, arabalar da ‘akıllanırken’ insan bu aşırı hız içinde tersine daha yalnızlaşıyor, çöküyor, ‘deliriyor.’

İnsan teki bu dijital selin önündeki dijital bir yaprağa dönüşürken, çocuk dediğimiz özne de payına düşeni bu yeni dünyada fazlasıyla alıyor. Nasıl almasın ki, şimdilerde sağlık sisteminden tutun bankacılığa, haberleşmeden tutun hukuk uygulamalarına kadar her alandaki veri tabanına girmemek artık mümkün değil. Oradasınız 1 ve 0’ ların arasında bir yerde.

Çocuk nerede peki?

İçinde. Hemen bütün dijital gelecek kurgularının biraz merkezinde bir yerde. Her yaşta çocuk için en basitinden en sofistikesine kadar binlerce oyun, site ve devasa bir dijital kültür/eğlence altyapısı, endüstriyel bakışla çoktan şekillenmiş bulunuyor.

Kaldı ki dünyadaki değişik eğitim sistemleri de gönüllü olarak, çeşitli eğitim materyalleriyle çocukluğun dijitalleşmesinin bir parçası olmayı sürdürüyor.

Özellikle ikibinlerden sonra dijital bir dünyanın içine doğan çocuk gerçekliği, etkisi azalmayan ve artık geri dönüşü de mümkün olmayan yeni zamanların kapısını açtı.

Açılan bu yeni zamansal kapıdan önce yetişkinler girdiyse de çocuk parmağının tuşlarda hızla dolaşmaya başladığı görüldü. Tarihin belki de ilk örneği olarak, babaların çocuklarından bir şey öğrendiği bir dönem başladı.

Hızlıydı çocuklar. Dijital ortam onların biyolojik, beyinsel ve ruhsal hızlarına yetişmek için ordular kurdu. Sayısız yazılımcı, sanatçı ve yazar çocuklar/gençler için aşırı cazip programlar, oyunlar üretip pazarda yaymaya başladı.

Küresel köy söylemi oyunlar ve ilgiler üzerinden bir anda gerçek zamanlı bir eyleme dönüştü. Önceleri akşam olunca sokaktaki oyunundan sofraya çağırılan çocuklar, şimdilerde bilgisayar ekranı başındaki oyundan sofraya çağrılmaya başlandı. Önceleri ‘sokaktan eve girmiyor’ diye eleştirilen çocuk, artık ‘odasından dışarı çıkmıyor’ diye eleştirilmeye başlandı.

İnternet kafelerdeki oyun parkurları ve ekrandaki bol efektli görsel dünya karşısında eğitim hayatının sıkıcılığından dem vuran sesler daha da yüksek perdeden gündemde artık.

Son dersin zili çaldığında okuldan neşeyle fırlayıp ‘kaçan’ çocuklar, şimdilerde -bazı yasaklara rağmen- ceplerinde, çantalarında taşıdıkları akıllı telefonlarla, tabletlerle oyun oynayarak yavaş yavaş, dalgınca çıkıyorlar okullarından. Birbirlerinin videosunu çekip yayınlıyorlar, kendi sınıflarını ve kendilerini dijital meydanlarda ‘paylaşıyorlar.’ Başka paylaşımları da içindeki ve uzantısındaki her tür kültür ve çerezlerle alıyor, yayıyorlar.

Ne var bunda, diyeceksiniz. Çift yönlü paylaşım/etkileşim yoluyla dünyaya entegre oluyor vs.

Mümkün, belki de öyle oluyor. Fakat sorun belki de şu: Çocuk/genç (ya da yetişkin) kendi merkezini, kendi dünyasını kaybediyor. Hem bu yoğun ve bitmeyen dijital akış dikkat anlamında merkezileşmeyi yok edip özneyi merkezsizleştiriyor; hem de mekansal aidiyet anlamında bir merkez artık flulaşıyor.

Bu durum salt yetişkinlerin ve sistemin empoze ettiği kimi değerlerin sonsuza kadar parçalanması ile sınırlı bir sonuç içermiyor. Aile, sokak, mahalle, toplum gibi değişik ölçeklerdeki anlamsal kümelerin çoktan atomize olmuş kimlik bileşenleri bu defa doğrudan öz ve tekil kimlikteki parçalanma ve atomize olarak kimliksizleşme/ bir yere ait olmama hâlini imliyor.

Toplumsal ya da bireysel kimlik bütünlüğünün ne anlama geldiğini önemsemiyorsanız, bu parçalanmayı da önemsemiyor olabilirsiniz. Ama bu önemsememe hâli, her iki kimlik alanına ait parçalanmanın sonuçlarını önemsiz kılmaya yetmiyor. Sosyologlarla birlikte psikiyatrlar bu dijital çağın getirdiği değişik, daha önce rastlamadıkları kaos ve sorunları önce açıklamak, sonra da -mümkünse- çözebilmek için kafa patlatıyor…

(Devam edeceğiz inşaallah.)

ANONS

Havalar çok sıcak. Ama İstanbul, Bağdat, Şam, Kudüs. Isfahan, Kahire korosundan yükselecek bir şarkıyı ve hayatı paylaşmayı düşünmemize engel değil.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.