Seçimlerden hemen sonra sandıktan iki başkan çıktığını söylemiştim. İkincisi de partisine giderek bunu deklare etti. Kılıçlar çekildi, Kılıçdaroğlu da çekilebilir. Artık vuruşa vuruşa mı, başka şekilde mi, bilemem.
Vakti zamanında taşradaki bir valinin kırdığı cevizler, devirdiği çamlar, yaptığı zulümler artınca Dersaadet’e şikayetnameler gitmeye başlar ve sonunda Sadrazam dayanamayıp valiye tek kelimelik bir telgraf gönderir: “Çekil!” Pişkin valinin cevabî telgrafı hemen gelir: “Çekildim, seksen okka geliyorum.” Bizde sebepleri değil de sonuçları yargılama çapaçulluğu her menhus olayda yeniden nüksediyor. Son mide bulandırıcı, canyakıcı olaylarda da bu tutum değişmedi. Bir yığın küfür ve sözde duyarlık adına tepkiler hemeninden yine bir araçsallaştırma üzerinden siyasal bir tepkiye doğru evriliverdi. “Zaten siz şu vakıf vs” nefret söylemine, oradan da hep olduğu üzere bazı bilinçaltı nefretler orta yere döküldü. Akut bir toplumsal sorun üzerinden bile, sözüm ona karşıt çözümcülerin birbirini linç raddesine gelmesinin izahı olabilir mi?
Her sorunun kişisel, siyasal, hukuksal, ahlâkî ve toplumsal sebepleri, bileşenleri yok sayılıp ‘idam’la her şeyin çözüleceğini varsaymak ne kadar gerçekçi? İdam olan ülkelerin kiminde her 1 dakikada o suçların yine de işlendiğini kime anlatabilirsin?
Bataklığa arsızca özgürlük talep edip, tek tek sivrisinekler için tank, top ateşlemek, F 35 talep etmek ne ola? Sıcaklar birdenbire bastırdı. Gökdelenlerin çevrelediği ve olumsuz ekolojik değişimlerin her türlü sonuçlarını sık sık görmeye başladığımız büyükşehirlerde ‘bir nefes sıhhat’ için mübalağa çaba gerekiyor artık. Ola ki Millet Bahçesi uygulaması yetişip, birkaç adem için can simidi veya keki olur. Her yaz mevsiminin değişmez serinleticisi kavun karpuz mevsiminin tam ortasındayız. Karpuz seçmek de, kavun seçmek de maharet ister ve bunun geleneksel yöntemleri meraklısına kuşaktan kuşağa itina ile aktarılmıştır. Arayınız ve bulunuz. Salatalığa gelince; bir bakışta anlaşılır efendim.
Kıraathanede mutlu bir kedi
Zeytinburnu Belediyesi’nin Merkez Efendi kıraathanesinde Nermin isimli kedi doğum yaptı ve beş yavrusu oldu.
Kütüphane ilgililerinin müşfik yaklaşımları ile hayata kitaplı bir yerden başlayan kedicikler mutlu, onları görenler de…
Dilini ısırmak
Görüşlerini ya da düşüncelerini açıklamak için herkesin kendini paraladığı bir çağda ve bir ülkede, Bay Palomar, herhangi bir şey öne sürmeden önce, dilini üç kez ısırmak alışkanlığı edindi. Dilini üçüncü kez ısırdıktan sonra da, söylemek istediği şeye hâlâ inanıyorsa, söylüyor: İnanmıyorsa susuyor. Bu nedenle haftalar ve aylar boyunca suskun kaldığı oluyor.
(...)
Düşüncesini açığa vurmama kararı daha tartışılmalı. Genel suskunluk dönemlerinde çoğunluğun sessizliğine uymak, hiç kuşkusuz ayıp. Herkesin çok laf ettiği dönemlerde, önemli olan, laf kalabalığı arasında yitip gidecek doğruyu söylemek değil, bunu öncüllerden yola çıkarak ve söylenen şeye en büyük değeri verecek sonuçları içerecek biçimde söylemektir. Ama bu durumda, belirli bir doğrulamanın değeri, içinde yer aldığı söylemin sürekliliğinde ve tutarlığında bulunduğuna göre, tek seçim olanağı sürekli konuşmak ya da hiç konuşmamaktır. İlk durumda, Bay Palomar, düşüncesinin düz çizgili gelişmediğini, kararsızlıklar, yalanlamalar, düzeltmeler arasında zikzaklar yaptığını, bunların ortasında doğrulamasının haklılığını yitireceğini görüyor. İkinci seçenek ise, konuşma sanatından çok daha zor, bir susma sanatı gerektiriyor.
Gerçekten, suskunluk da, başkalarının sözcük kullanımına karşı çıkan bir söylem sayılabilir; ama, bu suskun söylemin anlamı, arada sırada söylenen ve söylenmeyene bir anlam veren kesintilerinde yatar.
Daha doğrusu: Suskunluk, kimi sözcükleri dışlamaya ya da daha iyi bir olanak çıktığında kullanılmaları için yedekte tutmaya yarar. Bunun gibi, şimdi söylenen bir sözcük, yarın yüz sözcüğün söylenmesini gereksiz kılabilir ya da bin başka sözcük söylenmesini gerektirebilir. “Dilimi her ısırışta -diye, zihninde sonuca varıyor, Bay Palomar- sadece söyleyeceğimi ya da söylemeyeceğimi değil, ama ben söylesem de, söylemesem de, ben ve başkalarınca, söylenecek ya da söylenmeyecek her şeyi düşünmek zorundayım.” Bu düşünceye varınca, dilini ısırıyor ve susuyor. İtalio Calvino-Palımar-YKY yayınları