Ceffelkalem van minüt

Mevlana İdris

Ne güzel seçim oldu bu böyle. Değişik zaviyelerden söylenenlere bakılırsa herkes kazanmış ve herkes kaybetmiş. Bu hem olağanüstü iyi bir şey, hem de olağanüstü sahtekârca yorumlarla karşı karşıya olduğumuzun bir nişânesi.

Yine söylenenlere bakılırsa herkes seçmenin mesajını almış. Peki aldıktan sonra ne yapmış? Bu mesajı buruşturup çöpe mi atmış, öpüp başına mı koymuş, ne yapmış? Yoksa geçen seçimdeki mesajı ne yaptıysa aynısını bu mesaja da mı yapmış?

Kimin oyu azalmış ve kimin oyu artmış ve bunun nedenleri daha uzun süre siyaset esnafının ana yemeği olacak gibi. Fakat diğer taraftan yoksulluk sınırı da gelip 5.500 liraya dayanmış, neylersin.

Seçimlerin hemen akabinde Doğubeyazıt’ta “işbirlikçi” olduğu gerekçesiyle katledilip elektrik direğine asılan Ak Partili esnafın o trajik fotoğrafı, hâlâ daha nelerle karşı karşıya veya içiçe olduğumuzu bir defa daha gösterdi mi?

Yeni sistemin yol haritası çizilirken, bu sistemden beklenen “hız” başta olmak üzere beklenen diğer faydalar, bu aynı bürokrat takımı ve mantığı ile mi yapılacak, yoksa uzaydan mantık mı ithal edeceğiz? Ülkedeki köklü ve gerçek iktidar olan bürokrasinin defteri kamunun lehine nasıl dürülecek, sahiden merak ediyorum. Hayır hayır, mevcut bürokrasi devre dışına alınıp yerine parti bürokrasisi geçecekse o da başka bir felaket. Şu, yıllardır herkesin diline pelesenk olan ehliyet ve liyâkat ölçütlerinin nesnel biçimde uygulamaya girdiğini görebilir miyiz acaba?

Saçmalayan dekanlardan kayrılarak atanmış ama alanıyla ilgisi sıfır idarecilere, işini iyi yapmayan ama parti desteğine güvendiği için burnundan kıl aldırmayan arsız kamu görevlisine, eksiksiz evraka rağmen eli imzaya gitmeyen her kademedeki kalın suratlara artık hiçbir engel kalmadığına göre ceffelkalem bir “van minüt” denecek mi?

Eğitim başta olmak üzere kalıcı çözüm bekleyen alanlar önümüzde duruyor mu, durmuyor mu?

“S 400’ü alırsan F 35 leri vermem” diye ayak sürüyen, üstüne bir de tutuklu papazı isteyen stratejik ülkeye ve onun bölgedeki ileri karakolu İsrail’in son olarak işgâl altında bulunan bereketli Golan tepelerinin de İsrail toprağı sayılması için başlattığı çalışmaya ne demeli?

Eğitim meselesiyle Golan tepelerinin bir ilgisi var mı yok mu? Her iki sorun karşısında takınacağımız tavır, iktidarın gücü ve her iki olaya da bakış açısıyla direkt ilgili.

Şu anki iktidarın öyle söylenildiği gibi haricî bir “topal ördek” olma durumu yok. Tam tersine, her şeye rağmen 16 yıldır halktan ve yakın coğrafyadan sürekli güç, güven ve umut devşiren bir yapı. Bir topal ördeklik olacaksa bu ancak içerideki metal yorgunluğu olarak adlandırılan durumun metal çürümesine evrilmesiyle ortaya çıkacak bir durum.

Seçim geçti ve herkes işinin başına döndü mü? Pek değil daha.

İnce’ye uzun ince bir yol görünüyor.

Akşener kendisine açılan 1 milyon liralık dava konusu ithamı için ‘aklıma gelen bir soruyu sordum’ diyor. Aşırı tuhaf bir savunma. Ben de şimdi kendisine aklıma gelen bir yığın zırva veya çirkin soru sorabilirim. Siyaset katı, her aklına gelen temelsiz zırvayı sorma yeri değildir.

Bahçeli gayet memnun.

Demirtaş yeni davalar için AİHM kapısına gidecekmiş. Git tabii ama şu Doğubeyazıt’taki vahşî fiil için insanî bir zeyli dosyana iliştir de öyle git.

Bir de ne var? 15 Temmuz’dan sonra uçup giden aşırı ilgililer yanında, muhtelif ‘yasal’ iltisaklarla itham edilip zulme uğramış insanlar var, yani bir adalet sorunu var. Hep dediğimiz gibi kurunun yanında zorla yakılmaya çalışılan yaşlar var. Adaletin lamı var ama cimi yok efendiler.

Ufukta yerel seçim gözüktü mü gözüktü. Haydi kolay gelsin.

Bedahşan ili ve yüreğim

Sen çık ve salın gün akşamlıdır

Tükeniyor, yok oldu bile sevgi

Yazılsın tarihi ve sezilsin

Sonlanıyı aşkın, artık o yok ki…

Öyleyse gülüm, neye
yarar bilim;

Ezelden ölümün
ettiği zulüm,

Granit kayalara kazılsın.

Umardık yüreğimizin yazıtları,

Yani o kayalar, bir de kanımız,

Bir gün lâl olur Bedahşan’da.

Ah kuzu, bıçak hep senin boynuna

Kirlenmiş çöllerde şimdi Leylâ…

Teneke kutu ve çöpler yanında.

Yüreğimiz lâl olmaz asla.

(…) Hüsrev Hatemi-Ağustos Melâli-Dergâh Yayınları

Afganlar

İki gün önce İsmet Özel okurları bir tivit attı. Etkileyiciydi. Şöyle:

Hikmetyar döneminde buraya gelen Afganlılar İstanbul’a bakıp, “Biz sizin gibi olmamak için savaşıyoruz.” diyorlardı. “Bakın ne güzel köprüler, metrolar var...” demiyorlardı. Ta o zaman “Biz sizin gibi olmamak için savaşıyoruz.” diyorlardı. İsmet Özel

Dolu ve kedi konforu

Artık yağmuru, karı, sisi bir doğal felaket olarak yaftalamaya hazırız. Çünkü şey, iklim değişikliklerinden kaynaklandığı söylenen şok hava değişimleri ve tabiat olayları kadar ne yazık ki şehirlerimiz de tabiatla pek barışık şekilde inşa edilmiyor, büyümüyor.

İki gün önce anons edilen dolu yağması da aşırı teyakkuz içeren bir davranış kalıbıyla karşılandı: Bazı vatandaşlar atom bombası atılacakmış gibi arabalarını koruma altına aldı. Tuhaf kamuflajlı araba görüntüleri oluştu sokaklarda. Halı, kilim, mukavva, battaniye kaplı arabalar arz-ı endam etti.

Sabah erken saatte hava alanına doğru yola çıktığımda birçok arabanın üstünde konforlu şekilde uyuyan kedilerle karşılaştım. Durumdan mes’uttular.

Her şey bir yana, arabalara karşı gösterilen bu aşırı ihtimam çok ürpertici.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.