Aşırı sıcaklar başladı ama zannetmem ki CHP Genel Merkezi kadar olsun.
Gençler için yurdun her yerinde çeşitli kamplar düzenleniyor. Gençler baksınlar ve sonra aksınlar.
Düğün mevsimi açıldı. Sıcaklardan kimse kolunu kaldıramıyor, oynayamıyormuş. Buzhâneye alalım sizi.
Kediler köpekler aşırı sıcaklarda fena çarpılıyor. Çünkü bakkala gidip bir lira vererek pet şişede soğuk su alamıyorlar. Akmayan çeşmelerin hesabı kime sorulmalı bilmem.
Yemek firmalarının yemeklerinden zaman zaman toplu zehirlenmeler oluyor. Bu alanda nasıl bir ihmal sözkonusuysa artık. Hiç de sonu gelmiyor.
Çok paran olsa, nihayetsiz çok… Bir tane daha Fuat Sezgin ortaya koyabilir misin? Şak diye mümkün değil, para tek başına yetmez çünkü. Zaman ister, yoğun emek ister. Fuat Sezgin gibi kaç değerimiz var ve yaşarken onlara nasıl muamele ediyoruz, düşünelim mi?
Trump göçmen ailelerin çocuklarını zorla ayırıyor ve kafeslerde tutuyor. İnanılır gibi değil, değil mi? İlk kitabını yayınlayan şairleri anlamaya çalışalım. Bile isteye son kitabını yayınlayan şairleri ise dikkatle okuyalım.
Tayland’daki mağarada su basması sonucu mahsur kalan gençlerin, duruma göre birkaç ay orada kalabileceği söyleniyor. Bu çağda insana aşırı acayip geliyor. Nerede Rambo’lar, uzay teknolojileri, ileri hümanite?
Toplumu germe potansiyeli olan her olay sosyal medyada anında Suriyelilere monte edilmeye çalışılıyor. Bu ne bitmez nefret, ne alçak bir yüklenmedir? Biliyorsun ki beş dakika sonra gerçek anlaşılacak, yok hayır, ille o kötücül yalanı kusacak kamusal alana. Bu alanla ilgili yaptırımlar ufaktan gözükmeye başladı. Daha seri ve etkin mücadele şart.
İstanbul’da bir nargile kafede aslan geziyor. Şaka değil.
Bir turist otobüsü bir kahvehanenin önünde durur ve herkes iner. Muavin garsona şöyle bağırır: İkii neskafe, otuzsekiz Türk kahvesi!”
Anlatabildim mi? Peki.
Rüzgârla İyi Geçinmek
İstanbul’da yaşamak, sürekli bir öğrencilik hayatı demek... Kestirme yolları, durakları, ilişkileri, bağlantıları, uygun mekânları iyi bildiğini sanır insan, en azından bu şehirde yaşamayı hak edecek ölçüde, yeteri kadar gezip görmüşse. Sevdiğimiz bu şehirde yaşamanın bedelleri vardır; adresini korumak, sürekli bir çaba anlamına geliyor İstanbul’da artık. “Dönebileceğim bir adrese sahip olsaydım, bildiğim bütün kelimeleri unutmaya hazır olurdum.” diye geçiyor bir şarkıda. Göçmenin, yolda kalmışın, yurdundan kovulanın, yoksulun rahatlıkla eşiğinden geçebildiği mekânın bir bilgeliği, ayrıcalıklı bir direnç kaynağı olmalı.
İstanbul, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da en çok göç alan şehirlerinden biri. Öyle ki, zaman zaman Osmanlı İmparatorluğunun XVII. yüzyılında da yaşandığı gibi göçü önlemek için çeşitli tedbirler alınması gündeme geliyor. Esenler ise İstanbul’un en çok göç alan ilçeleri arasında ilk sırada geliyor. Bu durumun sebeplerini ve ortaya çıkardığı sorunlar kadar muhtemel kazançlarını araştırma şansı bulduğum için kendimi talihli hissediyorum. Elbette büyük bir sorumluluk anlamına da geliyor bu araştırma imkânı. Gençlik yıllarımdan beri İstanbul’u bazen sürekli bağlam değiştiren bir öğretmen bazen de dersleri öngörülemeyen bir okul gibi görüyorum. Esenler üzerinden yaşadığım şehri yeniden düşünmeme yardımcı olabilecek bu çalışma, 1973’ten bu yana inkıtalarla ikâmet ettiğim şehri, bambaşka boyutlarıyla görmeye sevk eden ve elbette yepyeni sorularla ilerleyen bir tecrübe anlamına geliyor.
Bu çalışmayı, mimarlık eğitimi görmüş bir yazar olarak ayrıca benimsedim. 1980’lerin başlarından itibaren gazetelerde yayımlanan yazılarımda da şehri kendi içinde parçalarken görünür görünmez uçurumlar ve fay hatları oluşturan plan proje zaafları, bu zaafların başlıca sebebi olan temel ilkelerin istismarına yönelik sorgulama öne çıkıyordu. Yıllar akıp giderken benzer minvalde yazılarla kendi şehircilik ve mimarlık görüşlerimi anlatmayı sürdürdüm. (...) Cihan Aktaş- Rüzgârla İyi Geçinmek-(Esenler’in Kuruluşu) Esenler Şehir Düşünce Merkezi