İngiltere’de İşçi Partisi kadın milletvekili Jo Cox silahlı saldırıya uğradı ve öldü.
Polis 52 yaşındaki erkek saldırganı olayın ardından silahıyla birlikte yakaladı.
Müteveffa milletvekili İngiltere’nin AB içinde kalması için kampanya yürütüyordu. Ama daha ilginç özelliği mültecîlerle ilgili yaptığı çalışmalardı.
Jo Cox, İngiltere’nin daha fazla Suriyeli sığınmacı kabul etmesini isteyen bir siyasetçiydi. Bu durum Avrupa genelindeki mültecî karşıtı baskın politikalar göz önüne alınırsa elbette aykırı ve değerli bir tutum.
Ama “önce Britanya” diye ateş ettiği söylenen saldırganın politik kimliği de ilginç. Bazı kaynaklar onun İslam karşıtı radikal bir hristiyan gruba ait olduğunu belirtiyor.
“Suriye bizim neslimizin insanlık imtihanı, daha çok mültecî almalıyız” diyerek Britanya’da vicdanî bir çığlık yükselten Jo Cox artık yok. Bu ölümle ilgili haberler dünkü ingiliz gazetelerinin birinci sayfalarından soğukkanlılıkla verildi. Normalmiş gibi. Öldüren beyaz ve hristiyan olunca batıda medya genel bir uygulama olarak bunu yapıyor, terör çığlıkları basmıyor. Psikolojik sorun diyor, obsesif durumlar diyor ve tuhaf soyutlamalara başvuruyor.
İngilizlerin şu anda neler hissettiğini tam olarak bilemesek de mültecîlerin neler düşündüğünü anlamak zor değil.
Mutedil bir milletvekilini öldürmeyi göze alan ve öldürmekten çekinmeyen bir zihniyetin, Londra sokaklarında perişan halde yaşamaya, nefes almaya çalışan mültecîler hakkında neleri yapmayı göze alabileceğini kestirmek için müneccim olmak gerekmiyor.
Bu cinayet ‘münferit’ bir olay değil. Zaten münferit olay, olması gerekenden bir fazla olandır.
Kendi varoluş değerlerinin çürümesiyle ilgili sık örnekler yaşamaya başlayan bir Avrupa, dünya için iç açıcı bir gelecek va’z etmiyor.
Dünya, her geçen gün daha çok endişe duymamız için haklı sebeplerimizin olduğu bir gezegene dönüşüyor ve bu hiç hoş değil.
Güç toplama yarışı
Eskinin erdemli bir ilim adamı tipi vardı. Kapitalist düzen ilmi de metalaştırdı, ilim adamını aç gözlü bir tüccara çevirdi. Çoluk çocuğun ikbali için onu agorada tezgâh açmak zorunda bıraktı. Ruhlarını ‘beyin iğfal şebekeleri’ reklamevlerine rehin bırakmamış şairler yola devam ediyorlar. Arada bir kalpazanlar sokuluyor yanlarına, bir süre onlarla birlikte uçuyor, neden sonra geri düşüyorlar, dünyanın manyetizması kalp adamlarına işlemese de kalp adamları emiyor. (...)
Ben insanlara en az eyvallah eden kişilerin, erdem sahiplerini, iktidarın albenisine râm olmayanların, hâsıl-ı kelâm ‘bu çağın soyluları’nın hayatta güzel söz söylemekten başka meziyetleri olmayan insanlar arasından çıktığını sanıyorum. Rindler, dervişler, şairler, hikâyeciler, kâinatı kuşatan İlâhi Nağmeyi terennüm edenler, âlimler, sanatkârlar, Mecnun’lar...Hayatı güç toplama yarışına çevirmeyenler. Ağır ve düşüncele yürüyenler. Yalnız Allah’ın önünde eğilenler. Bir gülü koklamasını bilenler.
Ne mutlu onlara.
Kemal Sayar- Kendine İyi Bak- Kaknüs yay.T
Afrika’ya Cape Town’dan açılabiliriz
Geçenlerde Londra’ya, Pakistan’lı Sadık Han’ın belediye başkanı seçilmesini hatırlarsınız. Pakistan halkı ve devleti de, seçilmesi için desteğini eksik etmedi. Seçilmesine sevinenlerden biri de bendim.
Şimdi benzer bir durum, Güney Afrika’nın üç başkentinden biri olan Cape Town şehrinde yaşanıyor. Küçük Londra olarak da bilinen şehir, 3 Ağustos’ta belediye seçimlerine gidiyor. Adaylardan biri ise Al Shura Partisi lideri Mehmet Vefa Dağ. Türkiye’den yeterli ilgiyi görmediği anlaşılan Dağ, Uludağ Üniversitesi maliye bölümü birincisiydi 1998’de. Uluslararası büyük siyaset uzmanları ve devlet görevlilerinin bir an önce destek vermelerini istiyorum. Hey! Or’da kimse var mı? Emirhan Kozanoğlu