Oldu da bitti maşallah kolaylığında olmadı elbette.
Herkesin farklı bir bagajı, gelecek düşüncesi ve analiz kabiliyeti olduğu için bin kafadan bin sesin yükseldiği bir hengâmede olup bitti bazı şeyler.
Bu oylamada açık taraf olan AB ve ABD’ de yenilmiş sayılabilir mi, sayılabilir.
Türkiye karşıtlarını sevindirmeyen, bazı dost çevrelerin de şımarmasına yol açmayacak, ölçülü, şık bir zafer oldu sanki.
Referandumun hiçbir yoruma yer bırakmayan teknik ve hukuksal çerçevesi; taraflardan birinin 1 fazla oy alması hâlinde kazanacak olmasıdır. Yani ayrıca bir yüzde ağırlığı sadece teferruattır.
Durum bu merkezde iken, bu matematiksel açıklık ve kesinliği, bazı şüphe bulutlarıyla gölgelemeye çalışmak, nasıl söylemeli biraz tuhaf. ‘Aman biraz az oy alarak kazandık ayıp oldu galiba’ cümleleriyle savunma siperlerine yatmak da ayrıca tuhaf.
Yüzde ellinin altında alan taraf kaybetmiş, diğer taraf kazanmıştır. Nokta.
Bunun siyasi sonuçları, oyların dağılımının analizi, sistemin gelecek kurgusu, yapısal değişimlerin vizyonel etkileri ve diğer irili ufaklı yüzlerce sonucun değerlendirilmesi başka bir şeydir.
Hâlâ daha ‘benim oyumla çobanın oyu, çomar vs’ diyebilen bir küstahlıkla aynı toplumda yaşadığımızı unutmayalım. Daha hâlâ gecenin onikisinde tencere tava gürültüsü ile protesto yaptığını düşünen ve referandumdan çıkan matematiksel gerçeğe henüz intibak ve tahammül edemeyen bir sosyoloji havuzunu da unutmadan söylemak gerekirse, daha yolun başındayız.
Bir dostumuzun sandıkların açılışından hemen sonra belirttiği gibi, artık ehliyet, liyakat ve adalet ölçütlerine uyulmaması için hiçbir bahane kalmadı. Bizi gözüdoymaz çıkar zararlılarının tasallutundan, kibrinden, çapaçulluğundan azade edin artık. Bu millet size bu son yetkiyi biraz da bunun için verdi.
İş çok, bahane yok.
Haydi bismillah.
Kalp için tevazû
(…) Karın ağrısından şikâyet eden bir hasta bunun ilacını kullandığı takdirde fayda görür, fakat baş ağrısının ilacını kullandığı takdirde hiçbir fayda görmez. Helâke sürükleyen cimriliği, yüz sene boyunca gündüzleri oruç tutmak ve geceleri namaz kılmak gideremez. Yine nefse ve hevâya uyma hastalığını, tendini beğenme hastalığını, çok Kur’an okuma, çok ilim elde etme, zikretme, ibadet etme tedavi etmez. Bunu ancak onu kalpten çıkarıp, onun zıddı olan tevazuyu kalbe yerleştirmek suretiyle tedavi edebilir.
Eğer, “ekmek mi üstün, yoksa su mu üstün?” diye sorulursa, buna “yerine göre ekmek, yerine göre su efdaldir” diye cevap verilir. Öyleyse malı hayır yolunda sarfederek şükretmek sâlih bir ameldir ki bununla kalpteki cimrilik giderilmiş olur. Çünkü bu yüzden dünya sevgisi kalpten çıkmış olur. Bu sayede kalp Allah’ı tanımaya ve O’nu sevmeye hazırlanmış olur. (…) İbn Kayyım el-Cezviyye-Sabredenler ve Şükredenler - Çev: Zeynelabidin Tatlılıoğlu - İnsan Yay.
Eşsiz bir fırsat
Referandum sonuçları beraberinde eşsiz bir fırsat da getirdi galiba; Arazide temizlik.
Güncel siyasetin entrikaları, çıkar gruplarının çatışmaları, çeşitli ekiplerin nüfuz kavgası bitmez. Ve fakat yeni bir sistemin temellerinin atılacağı, yeni bir yol yürüneceği iddiaları varsa, yol arkadaşları ve siyasal/bürokratik yapı içinde yuvalanmış ve gözü kendi çıkarı dışında her şeye kapalı zülf-ü yâre veya zülf-ü bîgâneye dokunulacak mı, dokunulmayacak mı? Mesele biraz da budur.
İki siyasî yapıda bazı kellelerin alınacağından, bazı yapların deşifre edilip safraların atılacağından bahsediliyor. Anadolu acayip sabırlı ve hakkaniyetli bir yer. Bekliyor, bekliyor, bekliyorlar.