Ramazan, hep olduğu gibi çok hızlı geçti ve kendimizi bayramın içinde bulduk.
Ama ne bayram!
Ramazan’ın içinde hem İstanbul’da, hem Güneydoğu’da, hem Suriye’de, hem diğer İslam ülkelerinde patlayıp duran bombalar ve sürekli duyurulan ölü ve yaralı sayıları.
Daha bir patlamanın yaraları sarılmadan gelen başka acı haberler.
İslam ülkelerinin çoğunda son yıllarda sıklıkla görülen terörün, dünya manşetlerine pek de yansımayan güncel normaliteye dönüşü.
Terör, arada bir batı başkentlerinde boy gösterince birden açılan projektörler, yorumlar, güvenlik tedbirleri ve yükseltilen yeni İslamofobik elektriklenmeler.
Ve bıçağın içimizde usul usul ilerleyişi.
Daha iki gün önce, yani Ramazan’a elveda dediğimiz günlerde Bağdat’ta vahşice patlatılan bombalar sonucu, çoğu çocuk ve kadınlara ait yüzlerce cesedin gelip zihinlerimize yapışması. Ve hemen bu vahşete eklenen Bengladeş patlaması.
İlerliyoruz içine doğru. Karanlıktan öte bir şey bu. İzahı yok bu sonu gelmeyecekmiş gibi görünen savrulmaların.
Her şeyi petrolle, batıyla, ortadoğuyla açıklasak ne olacak, açıklamasak ne olacak. Ölüyoruz işte. Hep birlikte.
Gazze’ye ulaşan yardım gemimiz –şimdilik- ufukta gördüğümüz hilâlden sonraki en iyi şey.
Şimdi bir müslüman eli bir başka müslüman eline dokunacak bayramda. Sonra o el başka bir ele. Ve sonra daha başka bir ele. Böylece bayramda elden ele geçen bir esenlik bildirisi dolaşacak yeryüzünü...Böyle biliyordum çocukken.
Şimdi yine öyle bilmek istiyorum. Kim bilir belki de öyle.
Sevinçle sarıldığımızda birine başka türlüsü zaten mümkün değil belki de.
Ama bilemiyorum kardeşim.
İçimizde patlayan onca şeylerden, artık aramızda olmayan onca candan sonra gerçekten bilemiyorum.
Yine de yaşlı bir ninenin güngörmüş buruşuk ellerinden, bir çocuğun siyah gözlerinden fışkıran umuttan cesaret alarak ‘bayram’ diyorum, iyi ki geldin.
Hoş geldin bayram, hoş geldin. Bana bayramı anlat biraz.
Masal şehrimiz Bağdat’ta üç günlük bayram yerine üç günlük yas îlan edilmiş olsa da.
Kafamdaki duvarda bir yazı: Allah kâfî vâfi ve şâfîdir.
Bayramınız mübarek olsun.
Beethoven’in 5. Senfonisi...Özür dilerim
Kendisine has bir şiveyle konuşan, hatta Farsça kavram ve kelimeleri, sıradan dinî meseleleri veya toplumsal kavramları bile doğru dürüst bilmeyen çıtkırıldım biri kendisiyle övünüyor, özellikle musıkî konusunda görüş belirtiyordu. Sürekli olarak Doğu müziğinden ne kadar nefret ettiğini ve batılı müzikten ne kadar zevk aldığını bana anlatıyordu, bir şey bilmediğime inandığı için de hayalî müzisyenlerin uydurulmuş isimlerini ve gerçek olmayan müzisyenlerin eserlerini ve tarzlarını bana göstermeye çalışıyordu. Dayanamadım, Beethoven’in beşinci senfonisini koydum ve ona: “Moskoviç’in bu Ay Işığı Sonatı’nı benim için yorumlamanız mümkün mü?” diye sordum. Doğrusu ben de bu ‘Ay Işığı Sonatı’ndan bir şey anlamıyordum. Emil Ludwig’in dediği gibi bir mezarlıktaki ölülerin ay ışığı altındaki dansını tasvir ediyor olmalıydı.
Filozofvâri bir şekilde kulak verdi, müziğin estetik büyüsüne ve manevî câzibesine gark oldu; ama ne o yorumlayabildi ve ne de ben soru sormaya cesaret edebildim. Mazik bitti, tekrarladım, en azından bu defa parça parça tefsir etmesini rica ettim. Beyefendi lütfetti; dikkatle, şefkatle “ölülerin dansını” tek tek detaylıca açıkladı. Ruhlar mezarlardan tek tek, yavaş yavaş ve gizemlice kalkıp mezarlığın tam ortasında toplanıyor, hızla dans ediyor, yorulunca yeniden başlıyorlar, zirveye ulaşıyorlar, yoruluyorlar ve sessizlik! (...)
Sonunda ben sayfayı kaldırdım, üzerini okudum ve kendisinden özür diledim: “Af edersiniz, ben yanlışlıkla Beethoven’in 5. Senfonisini...özür dilerim. Ali Şeriati- Yalnızlık Sözleri II- Söylem Yay.-Çev.: Okan Sevinç
Kafamın içinden bildiriyorum
‘Siyaset, devlet, reel politik, sivil toplum kuruluşu, İsrail, Hamas, Rusya, Mısır, Suriye, canlı bomba, Osman Gazi Köprüsü, doğal gaz, yanlış anlaşıldık, herkes yerini bilsin, yurtta sulh cihanda zaten sulh, düşmanı azalt dostu çoğalt’ iklimini beş saatliğine geride bırakıp; Süleymaniye’de Bayram Sabahı ve sonrasında önümde açılan yollara dalmak, Anadolu’da ışıklı bir ev içi, bayramlığını giymiş çocuklara harçlık yetiştirme telaşı, büyüklerin ellerini öpmek, akşam sessiz bir gecenin koynuna dalmak... Mümkün ve işte selam bu mümkünâta.
ANONS
Herkes sevdiğine sarılsın. Bugün Bayram!