Günler gelip geçerken bizler de bir şeyler bulur ya da kaybederiz.
Bulduklarımızın bazıları aradıklarımız değildir, aradıklarımızın bazılarını ise bulamayız.
Bazıları düşünürken, bazıları yaparken, bazıları uyurken bulur. Kayıplar da benzer yöntemler içerir.
Zamanında B. Shaw şöyle demişti: “İnsanların çoğu, dayanılmaz bir güvensizlik ve huzursuzluk duygusundan kendini kurtarabilmek ya da bilinçlerinin, yürürlükte bulunan yasalarla bir çatışmaya girmesini önleyebilmek için hep eski bir kurala sarılırlar: İnandığınızı bulamıyorsanız, bulduğunuza inanın.”
İlk bakışta rahatlatıcı bir etkiye sahip gibi gözükse de cansıkıcı bir uzlaşmadır bu. Neden bulduğuna inanasın? Özellikle inanç alanında ‘yetinme’ duygusu isabetli bir varış noktası olabilir mi?
“İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız” sözünün işaret ettiği anlamın epey dışında bir bakışsızlığa çağırıyor Shaw.
Gerçi bu ‘Huysuz İrlandalı’ yaşarken yazdıklarıyla epey gürültü koparmış ve atsinekleri uçurmuştu. Hususen eğitim, siyaset, kadın/erkek ilişkileri üzerine yazdıkları bugün de bazılarını hop oturup kaldırabilecek sıcaklıkta.
Birkaç cümlesiyle ya’d edelim Sayın Bernard Shaw’u yeri gelmişken:
“İnsanın kaplan öldürmesine spor, kaplanın insan öldürmesine ise canavarlık diyoruz. Suç ile adalet arasındaki ayrım da bundan başka bir şey değildir.
Cezaevleri varoldukça , hangimizin içinde bulunduğu hiç önemli değildir.
Can vermeye karşı koymayan bir adamı asmaktan kimse hoşlanmaz.
Burası İngiltere mi, yoksa tımarhane mi?
İngiliz kibar sosyetesi, gerçekte, zenginliğin kutsandığı bir tapınak ve bakirelerin satıldığı bir pazardır.
Köpeklerinden ve atlarından biraz daha kültürlü çok zengin aileler bulabilirsiniz İngiltere’de.
Çocuklar bol bol yaşamak için eğitilmelidir; ömür boyu ağır hapis cezası çekmeye hazırlanmak için değil.
Din hep doğrudur; her birimizin karşı karşıya o büyük sorundan korur bizleri. İnsanoğlunun bir yaratısı olan bilim ise, hep yanlıştır. On yeni sorun daha ortaya çıkarmadan tek bir sorunu bile çözemez bilim.”
Shaw bir şovmen gibi yazdı. Kükredi, itham etti, rakiplerinin postunu yüzdü ve İngiltere’yi sık sık salladı. Kendine karşı da acımasızdı. Yaşlılık yıllarında bu acımasızlığı ve öfkesi daha da ziyadeleşti.
Ne kadar toplumsal değer varsa onları dinamitlemeye çalışarak geçti yaşamı. Ama bunu yazılarıyla, oyunlarıyla güldürmeyi hep başardı. Öldürülmemesini de bu güldürme yeteneğine bağladı.
Sivri dilinden yalnız kendisi ve medya çevresi değil, büyük devletler de kurtulamadı.
Peki neyi arıyordu Shaw? Bulabilmiş miydi?
Bütün ömrü boyunca köyünden dışarı çıkmamış yaşlı bir kadının yüzüne oturmuş sükûneti mi arıyordu? Hiç sanmıyorum.
İyi geceler İrlandalı, iyi geceler.
*Yazıdaki Bernard Shaw’a ait cümleler Şakir Eczacıbaşı’nın “Gülen Düşünceler isimli kitabından alınmıştır.
Havası Kaçmasın
Sıradaki sela daha doğmadan öldürülenlere, toprak kokusu özlemi çekerken kendi kokusunu koklayanlara gelsin. Seladan sonra mahallemiz çılgınlarından diye seslensin müezzin.
Bir şiir açılsın sela bitiminde ve başlasın söze şair ;
Ve işte gidiyor atın arkasından toprağı ,
Toprak gibi gidip bir daha gelmesin...
İlle de su dökecekseniz bir bardak soğuk su dökün üzerime, giderken içelim bari soğuk suyumuzu. Kefenim kırık beyaz olsun tıpkı düşlerim/düşüşlerim gibi.
Unutamadıklarımla gömün, kavanoz kapağıyla sıkıca kapatamadıklarımızla, sıkabildiğiniz kadar sıkın tabutun kapağını havası kaçmasın bu dünyanın.
Çiçek gibi sofra
Fotoğraf Endonezya’da bir iftar ânında çekilmiş. Geçtiğimiz yıllarda rastladığım bu fıtoğrafı kimin çektiğini bilmiyorum. Ama ilk bakışta çiçek algısı oluştursa da yakından bakılınca plastik kilimlerden yola çıkarak bir câmi avlusunda çekildiğini var sayabiliriz.