Yemen’de her on dakikada bir ölen çocuk görüntülerine bakmak/bakmamak/bakamamak... Hangisini tercih ederseniz edin, sonuçta kör oluyorsunuz. Demek iletişim çok gelişti, al bakalım işte izle öyleyse; Varil bombaları altında parçalanmış Suriyeli çocuk görüntüsü mü, Myanmar’da anne-babasız kalmış çocuk sesleri mi, Doğu Türkistan’da kültürel yükleme adı altında her yaştan insana yapılan zulüm mü? Beğen!
Bir çok kültürde her çocuğun bir umut olduğu anlayışından yola çıkılarak iyimser ufuk ihtiyacı canlı tutulmaya çalışılır. Ama dünyanın bu hâliyle, yani hem aralıksız çocuk ‘öldürerek’ hem de bunu seyrederek - ve hatta etmeyerek bile- bu nasıl mümkün olacak?
Irak’a işgâl öncesi uygulanan ilaç ambargosu sebebiyle ölen çocukların gözlerini kim silebilir? Yemen’de öyle. O çocuklar hangi süflî ihtirasların, hesapların kurbanı olduklarını hiç bilmeden yok edildiler, ediliyorlar.
Bir oyuncak şirketinin CEO’su “oyuncak silaha hayır” diyerek oyuncak mağazalarını uyarmış. İlk bakışta gayet mâkul bir öneri gibi duruyorsa da, bu mâkuliyet ‘realite’ni kaynayan kazanından yükselen buharların içinde beş saniye içinde kayboluveriyor.
Bugün Cumartesi. Muhtemel ki bazı kültür-sanat etkinliklerini izlemeye vakit ayıracak, yahut her günkü rutin iş veya öğrencilik hayatının biraz dışına çıkıp pek zaman bulamadığınız başka şeylerle de ilgilenmeye çalışacaksınız. Ve sıkı bir yağmurdan kalma sokaklara bakarken binbir türlü şey düşüneceksiniz.
Ve hayat -hayatlar- içindeki kahırlar, açılar, köşeler, bahçeler ve denizlerle devam edecek.
Geçip gidenlere bakanlar da geçip gidecek.
Hayatın büyük özeti bu; geçip gitmek!
Ama nasıl geçeceğini pek kestiremiyor insan.
Her şey oldu ve oluyor. Keşke böyle olmasaydı, keşke şöyle olsaydı dediklerimiz de dâhil, söylendiği gibi alın yazısı tedavi kabul etmiyor.
Ama o çocukların büyümüş gözleri! Öylece hepimize bakan ve bir çift sonsuz bir ünlem gibi içimize giren o büyük, mazlum çocuk gözleri.
Aptallık…
(…) Bayanlar ve baylar! Gündelik yaşamın yargıları ve antropolojisi, çoğunlukla hedefi tutturur görünse de ıskaladığına da çokça rastlanır. Onlar herhangi bir haklı öğretinin hatırına ortaya çıkmadılar; onlar gerçekte kabullenmenin ve kendini savunmanın zihinsel işaretlerini temsil ederler. Sonuç olarak bu örnek bize kısaca şunu öğretir; bir şey aptalca olabilir, ancak olmak zorunda değildir; ayrıca bir şeyin anlamı, meydana geldiği şartların bağlamıyla birlikte değişir ve aptallık başka şeylerle iç içe geçmiş, örülmüştür, üstelik elimizde düğümü tek çekişte çözmeye yarayan bir ip de yoktur. Hatta deha ve aptallık çözülemez şekilde birbirine bağlıdır; çok konuşmak ve kendinden çok fazla bahsetmek suçlarını işleyenlerin aptal olarak yaftalanma gibi bir cezayla tehdit edilmelerine karşı insanlık, yazarlar aracılığıyla benzersiz bir yol bularak bu yasağın önüne geçmiştir. (…) Robert Muslin - Aptallık Üzerine - Çev.: Ersan Üldes, Amy Spangler - Sel Yayıncılık.
İstanbul içi deniz ulaşımı alternatifi
Biliyorsunuz bir süre önce özelleştirilen İDO bir açıklama yaparak İstanbul içi seferleri 1 Aralık’tan itibaren yapmayacağını îlan etti.
İstanbul trafiği için ekstra bir yoğunluk anlamına gelen bu negatif açıklamadan sonra gözler İBB ve merkezî idareye çevrildi.
Oralardan bir açıklama gelecek mi, gelecekse hangi yönde gelecek, henüz muamma. Ama ben İstanbul Bursa arasında sefer yapan Bursa Deniz Otobüsleri işletmesi BUDO’nun konuyla ilgilenmesinin hızlı bir çözüm olabileceğini düşünüyorum.
Çinnnn
Çin değişik alanlarda durmayı hiç düşünmüyor gibi yürüyor, büyüyor, zıplıyor.
Doğu Türkistan’da da sürekli bir şeyler yapıyor ve bunların pek de iyi şeyler olmadığı tahmin ediliyor.
Şimdi güneşten daha sıcak yapay bir yıldız yapmış Çin. Peki bu kadar sıcak bir yapay yıldızdan nasıl korunacaklar, o belirtilmemiş. Ayrıca önümüzdeki yıllarda şehir ışıklarının yerini alması için uzaya bir de yapay ay göndereceklermiş.
Geçenlerde de ayın karanlık yüzünü görüntülediklerini söylemişlerdi.
Keşke diyorum; Ay da Çin’in karanlık yönünü görüntüleyebilseydi.
Hukuk
Hukuk zemininin bulunmadığı vasatlarda hukukî uygulamaları eleştirmenin, övmenin ya da yermenin bir mantığı ve değeri yoktur.
Hukuksuz zeminlerde er geç bu üç bakış biçimi de güncelle birlikte batar.
Hayatın büyük özeti: geçip gitmek.