Balıklı Mahallesi’ndeki Balıklı Tekke küllerinden yeniden inşâ edilmiş. Düştüğü harabe hâlinden Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve KİHMED işbirliğiyle günyüzüne çıkarılan bu harika yapıya yüklenen yeni işlev de muhteşem: Kütüphâne!
İçinde binlerce kitabın yeraldığı bu ilginç mekân, her gün çocuklar ve gençlerle dolup taşarken, tarihî dokuyla kitap üzerinden tanışan gençliğin yüzünde oluşan anlamları izlemek de kayda değerdi.
Bendenizi de çocuklarımızla buluşmak üzere davet etme inceliğini gösteren KİHMED, kütüphanedeki ana salon dışında kalan dört odayı edebiyatımızın dört önemli ismine tahsis etmiş: Necip Fazıl kitaplığı, Sezai Karakoç kitaplığı, Cahit Zarifoğlu kitaplığı, Cemil Meriç kitaplığı. Her odada o yazarlarımızın kitapları, resimleri, hayatlarını anlatan bir pano bulunuyor.
Çay servisinin de bulunduğu kütüphane Kütahya’da büyük ilgiyle karşılanmış. Aslında Kütahya’da da başka şehirlerimizde de buna mümasil çok sayıda eser var ve ayağa kaldırılıp işlev kazanmaya muhtaç.
Kütahya tarihî eser bakımından olağanüstü bir şehir. Yalnızca Ulu Cami ve etrafı bile gerçek bir açık hava müzesi ve hazine değerinde.
Burada da ilgisizlikten mustarip evler, konaklar, sokaklar, mahalleler var.
Bina ve sokaklardaki inanılmaz ayrıntılar, hem geçmiş günlerin inceliğinden, hem de kaybettiğimiz değerler manzumesinden işaretler taşıyor.
Klasik dokusunu hiç farkında olmadan koruyan ve nefes alan sokaklardaki hayatı, yüzleri, sesleri, konuşmaları izlemek bile bir belgeselin içinde yaşadığınız hissini veriyor. Bilemiyorum belki de biz çok plastikleştik.
Fırından alıverilen haşhaşlı ürünlere, mesela mercimekli böreğe eşlik eden taze çaylar.
Her yerde biteviye akan akan akan pınarlar, çeşmeler, suyun türlü hâlleri.
Sakahânedeki o eşsiz su seslerinin arasındaki ruh terapisi. Ulucami içindeki muhtelif hüsn-ü hattlar ve yine su su su.
Gençler ve Türkiye için sürekli bir çaba içinde olduğunu bildiğim Mustafa Önsay Beyfendinin özverili ve sağlam çalışmaları meyvesini vermeye başlamış. Önümüzdeki günler Kütahya’daki çocuklar ve gençler için daha güzel günlerin habercisi.
Sonra bir de şey vardı değil mi? Biz bu şehirleri nasıl kaybettik? Kiminle savaştık ve nasıl kaybettik? Hikâyesi zor. Belki de kaybetmedik de kaybolduk.
III. I. Cevher ve Görünüş, Bâtın ve Zâhir öz ve kabuk olarak dünya: İsteme ve tasavvur olarak dünya
(…) Algılarımız bize dolaysız olarak bir dünya resmi sunar. İnsan, bu resmi kavramlarla işleyerek rasyonel bilgiye ulaşır ve bu anlamda rasyonel bilgi “bilincin zaten başka bir şekilde bildiğini, aklın kavramlarıyla mimlemesinden ibaret”tir. Ne biliyorsak o aslında doğrudan ve dolaysızca algıladığımız şeydir. Akıl ise dolaysızca edinilen bilgiyi kavramlarla sabitlemektedir. Bu durumda esasen bilgimiz genişlememektedir; sadece bilgimizin formu değişmektedir. Schopenhauer kavramları “universalia post rem” olarak adlandırır: nesnelerden sonra gelen birlik. Bu durumda algılanan nesneler rasyonel olarak adlandırılırlar. Bu sadece aklımızın eseri olan bir soyutlamadır.
Kavram soyut, düzensiz, kendi alanında tamamen belirsizdir. O, sadece kendi sınırları ile belirlenmiştir, ulaşılabilirdir ve akıl yetisine sahip herkese açıktır. Ve kavram sözcüklerle başka hiçbir araca ihtiyaç duymadan ifade edilebilir ve tanımıyla da tamamen tetkik edilebilir. (…) Abdullah Onur Aktaş-Doğu Batı Düşünce Dergisi Sayı 62)