Önce Ramazan bitti, sonra Bayram bitti.
Bayram tatili için yollara düşenlerin bir kısmının karıştığı kazalarda ömrü bitti.
Çocuklara verilen harçlıklar bitti.
Eve alınan o büyük karpuz, üç kilo üzüm, iki kallavi ekmek bitti.
Alınan bir borcun vadesi bitti.
Kirazların vakti geçerken, dutlar, çilekler çoktan bitti.
Dünya kupası maçları bitti, monsieur üzgün madam.
Srebrenitsa’da insanlık 21 yıl önce bitmişti biliyorsunuz, yeniden başlamadı.
Amerika’da on ayrı eyalette beyaz ırkçı şiddete karşı yükselen protestolar neyin başlangıcı dersiniz?
Bayram bitti ve geri dönüş de bitti.
Bazılarımız hayatı için yepyeni başlangıçlar düşünse de, bazılarımızın kılını kıpırdatacak mecâli yok. Ve onlar biliyor ki bazı şeyler tekrar be tekrar ederek bıktırıcı bir eşiğe gelmede.
‘Hayat yirmibeşinden sonra hep tekrardır’ diyen adamı da düşündüğümüzde hafif bir uyuşukluk duygusu belirmiyor değil. Yakın tarihteki bir gazetenin ‘her sabah taze bir başlangıçtır’ mottosunu hatırlayan kaç kişi kaldı şunun şurasında.
Siyasetin bilinen imkanları ile, terörün bilinmeyen uğursuzlukları arasındaki makas açılacak mı, kapanacak mı?
Dünya ve insan yeni sorularla uyanıyor her yeni güne.
Ama her sorunun cevabını öyle kolayından bulduğumuz söylenemez.
Terazinin soru kefesi şimdilik ağır basmış görünüyor.
Ve başlangıçlarla bitişler arasındaki insanî tempo nerelerde yükseliyor ve nerelerde tıkanıyor, ölçemiyoruz.
Başlayan her şey bitmeye başlarken, uzun mu kısa mı olduğunu hiç anlayamadığımız bir hayat bizi de sürüklüyor meçhul mü meçhul serüvenlere.
Planlama mı dediniz, gelecek kurgusu mu dediniz; Oo, müthiş iyimsersiniz. Cesaretiniz için tebrik eder, gözlerinizden öperim.
Benden duymuş olmayın Kurban Bayramı yaklaştı.
Daha fazla...
Türkçesi:Tevekkülü salla, sabrı boş ver, şükrü unut.
“Daha fazla” sıfatı azgınlığın kurumsallaşması için üretilmiş ve tüm dünyada dolaşıma sokulmuş bir mikrop. Bu sıfat, gâvurların kapitalist emellerine hizmet ettiği için, bizde genelde ekonomik tarafıyla tanınır. Oysa hem ekonomik tarafıyla hem sosyal tarafıyla toplumların yaşam biçimlerine aleni bir saldırıdır.
Şükretmenin erdemine sıkılan yakıcı bir kurşun olan bu sıfat, kapitalizmin yaldızlı simgesi bir Amerikan içeceğinin reklam sloganıyla, pazarlanmıştır tüm dünyaya. Pazarlanmaya da devam edilmektedir. “Daha fazlasını iste” der reklam sloganı. O biçim gâvurluk.
İnsanın dünyevî isteklerine kimse sınır koyamasın diye sokuşturulur zihinlere bu sıfat. Bir şeyi olan insanın iki şey istemesini tetikler. İki şeyi olanın beş şeyi istemesini. Tevekkül eriyip gider bu “daha fazla” sıfatının yanında. Kadim öğütlerin, “yokken bile şükret” demesinden tiksinir bu sıfat.
“Daha fazla” hastalığı bulaşırsa ne olur? Elindekini beğenmez hiç kimsse. Eşini beğenmez, evini beğenmez, kredi kartı limitini beğenmez. Daha fazlasını ister. Sınırsız dünyalık ister. Azgınlık kana girer, beyne hükmeder.
Ancak bu sıfatın sosyal alandaki tahribatı daha yıkıcıdır. Mesela; özgürlük talebi tartışılabilir. Ancak “daha fazla özgürlük” isteyen tuzağa düşmüştür. “Özgürüm ama yetmiyor, daha fazla özgür olmalıyım” diyen biri Türkçe konuşmamaktadır artık. Gâvurca konuşmaktadır. Ertuğrul Fındık-Gâvurca Türkçe Sözlük-Müstakil Yay.
“Üst düzey bir mültecî”
Suriyeli misafirlere vatandaşlık imkânı verileceği haberlerinden sonra medyadaki tuhaf gelişmeler hız kesmeden sürüyor. Hürriyet’in ‘ laiklik’ soslu isimsiz resimsiz (fotoğraf var ama yüzünü gazeteyle kapatmış) haberi bu bağlamda tuhaf bir örnek. Eskiden ‘ismi açıklanmayan bir üst düzey yetkili) klişesiyle verilen ‘temenni ve yönlendirme haberleri’ şimdi kimliğini açıklamayan mültecî haberlerine doğru evrilmiş.
Huylu huyundan vazgeçmez. Eh, Hürriyet’in bu huyu varsa, bizim de misafirperverlik huyumuz var. Görelim Mevlâ neyler. ‘İnsan bu meçhûl’.
ANONS
Sıcak havalarda güneşle vücut arasındaki teması önler diye battaniyeyle, paltoyla gezmeyelim. Tecrübe etmiş bir vatandaş hastaneden beni arayıp bildirdi.