Başardın mı Mayk

Mevlana İdris

Pencereden bakınca herkesin gördüğü ufuk farklıdır. Aynı pencereden bakılsa bile bu böyledir.

Çünkü dışımızdaki pencereden bakmadan önce/bakarken/ve baktıktan sonra içimizin açık ya da kapalı pencerelerinden bakışımız ya da bakamayışımız da bu dış dünyadaki pencereden bakışımıza eşlik eder. O pencerenin öncesine ve sonrasına eklenen bakışları hesaba katmadan ölçemeyiz ufku.

Sonra pencereden bakınca gördüğümüz ufka yürümek var. Bu ufuk kızıl elma da olabilir, sarı ayva da olabilir, yeşil dolarlar da olabilir. Herkesin ufku farklı. O kadar farklı ki, öbür dünyayı merkez alan ufuklar da var, alışalım bunlara.

Görülen veya görüldüğü varsayılan ufka/ideale/hedefe ulaşmak için yine her insan birbirine çok benzer gibi gözükse de değişik adımlar, yürüyüşler, usûl ve tarzlar ile bu yola çıkıyor.

Kimi vardığını düşünür, kimi varınca o ufkun serap olduğunu görür, kimi de ufkun hep ilerlediğini görüp, yürüyüşünü sürdürebilir.

Dünyadaki temel macera insanın kendini arayışı ya da unutuşu esnasında olup bitenlerin toplamından ibarettir. Bu toplamda gözyaşları da vardır, sevinç, ağır keder ve yüksek uçuş düzeyleri de.

Etrafımızda sık sık duyduğumuz ve yaşadığımız çağın anahtar kelimelerinden biri olan “başarı” kelimesi artık çaya çorbaya dahi kullanılan bir yaygınlığa sahip.

“Başarılı futbol, başarılı makyaj, başarılı yemek, başarılı görüşme, başarılı salata, başarılı kahve vs…”

Başarıya eşlik eden diğer başat kelime ise eğlence.

“Eğlenceli etkinlik, eğlenceli iş hayatı, eğlenceli şehir, eğlenceli hava, eğlenceli müzik, eğlenceli sürüş vs…”

Böylece başarı ve eğlence iki ucu açık kavram ve sarmal olarak adına hayat dediğimiz o sonlu ve girift ve son derece şahsî ve yine son derece küresel akışımızı tuhaf bir paranteze alıyor.

Artık çoğu durum, kişi, ya da olayı anlamdan çok başarılı ya da başarısız, eğlenceli ya da sıkıcı buluyor, biz de yapıp ettiklerimiz ya da yapıp etmediklerimizle başarılı ya da başarısız bulunuyoruz. Eğlenceli ya da sıkıcı bulunduğumuz anlar da sık sık oluyor tabii.

Derinlik ya da sığlık çoğu zaman bizim tercih ve bakışımıza göre şekillenir. Elbette içine doğulan/bulunulan çevrenin etkisi büyük olsa da tercihler yine belirleyici bir konumda olmayı sürdürür.

Sığ başarı ve eğlence kalıbının her düzeyde belirgin ve esasen rahatsız edici kalıplara sahip olması, bu kavramların etrafında yaşam voltası atmayı sevenler için hiç de rahatsız edici değil, hatta kendi durumlarının bir tür toplumsal sigortası.

Böylece herhangi bir sosyal veya ekonomik düzeyde standart başarı kalıplarının içini dolduran biri, hemen o düzeye ait eğlencenin de kapısını tıklatmaya bakıyor. Ama eğlenirken bir gözü aşağıdakilere takılıp “amma da eğlencesiz ve başarısızlar ha” derken diğer gözü daha yukarıdakileri izleyip “yok, daha benim başarılı ve eğlenceli olmam için epey yol var” deyip hem ‘eğlencesini’, hem de ‘başarısını’ kendi eliyle zedeleyip, kendi diliyle yok ediyor.

Sosyal hayattaki mutsuzluk apartmanları böyle mi kuruluyor?

Her kattaki her odaya böyle mi koyuyor kendini insanlar?

Göklere, yerlere, kırlara, denizlere ne zaman bakıyor ‘başarılı’ biçimde?

İnsanın sepeti küçük başarılarla dolup taşıyor.

Göğsü şirket logolarından oluşan madalyalarla dolu.

Bilemiyorum ki varabiliyor mu artık insan, pencereden baktığı ufuklara? Yoksa bir avunma içinde mi kalabalıkların içinde?

Ağaçları budarken

Yine bir ağaç budama mevsimine geldiğimizi sepetli kamyonların caddelere parkedip, motorlu testerelerini haşince çalıştırmalarından anlamış bulunuyorum.

Lâkin efendim her budama zamanı anlamadığım şey, ağaçların budanmak yerine acımasız bir kasap elinden geçmiş gibi doğranmasıdır.

Pazar günü kepçeli sepet Fatih’te bir caddede dördüncü kat civarına yükselmiş, işçinin elinde motorlu testere, budama! yapıyordu. Fakat cama çıkan bir kadın bağırdığı ya da yalvardığı anlaşılamayan bir sesle itiraz ediyor olmalı ki aşağıdaki şefin de katıldığı bir tartışma ile vaziyetin uzayıp gittiğini gördüm.

Budama elbette lüzumlu, olmalı da. Ama böyle mi? Hiç mi ağaç budamayı bilen biri kalmadı istihdam edilecek…Neyse.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.