Hafta sonu Cumartesi ve Pazar günü akşamı küresel köyün bazı sokakları nasıl da karışıverdi değil mi?
Artık nerden baktığınıza bağlı olarak, değişik yakınlıklarda müşahede ettiğiniz köyün Önce Arabistan, sonra da Amerika/Teksas sokağında şeyler oldu. Kimilerince bir ‘tuhaf reform’ veya ‘darbe’, arkasından da 27 kişinin ölümüyle sonuçlanan kilise katliamı.
Biri nerede, biri nerede diyeceksiniz. Zaten Trump da o sırada Amerikan dünyasının diğer ucu olan ve 45’te fiziken ve siyaseten dümdüz ettiği Japonya’da. Ama işte Dünya artık böyle bir yer.
Her şey olabilir ve oluyor. Her yer her yerde.
Kilise katliamının gerçekleştiği anlara yakın olarak Arabistan’daki helikopter düşmesi ve ‘üst düzey ölümler’ de gündeme gelince, olayın kendisinin ağırlığı yetmezmiş gibi başka bir problem daha ortaya çıktı: Uzmanlarımız?
Uzmanları aldı bir düşünce; acaba Teksas’taki kilise baskınının uzmanı mı olmalı ve onu yorumlamalıyım, yoksa Arabistan’daki siyasal gelişmeleri ve helikopter düşüşünü mü? Uzmanlık ne zor bir şey değil mi?
Helikopterin Yemen sınırına yakın bir yerde düşmesi üzerinden, diğer taraftan 26 yaşında ve önceleri hava kuvvetlerinde çalışmış sonraları ise İncil öğreticisi olarak hayatını sürdüren saldırganın profili üzerinden yorum yapmak ne zor değil mi? Ne terör diyen var, ne kanlı görüntüler. Sanki bir meltem gelmiş ve insanları alıp götürmüş. Trump da bulunduğu Japonya’dan verdiği demeçte, yaşananları “ silah sorunu değil, akıl sağlığı sorunu” olarak görmesin mi? Peki yine öyle olsun.
Bu arada bizim nurtopu gündemimimiz ise araba camlarındaki filmlere dair yasak, ihtar ve trafikten men cezası idi ki evlere şenlik.
Terörle mücadele için alınan önlemler çerçevesinde bir yere oturabilecek bu uygulamanın doğru yönetilebildiğini düşünmüyorum.
Bütün sosyal olayların ucu açıklığı ve aklına esen yerden kaçıklığı ihtimali es geçilmiş bir hava var. Yüzbinlerce araç sahibini ilgilendiren bu ‘düzenleme’ umarım siyasî açıdan kazasız belasız neticelenir. Yoksa daha şimdiden bu teknik olay üzerinden bile üfürmeler başlamış.
Taksim AKM binasının yıkılıp yerine modern ve daha işlevsel bir bina yapılması da ayrı bir şehir gündemi idi dün. 2019’un ilk çeyreğinde bitmesi planlanan yapının maketi basına tanıtıldı.
Meydan düzenlemesi kuşa dönen Taksim’deki AKM binası, ömrü içinde en çok neye yarıyordu dersiniz? Önünde buluşmaya. Sağlam bir randevu merkezi idi. Benim dahi birkaç anım var ki bunlardan biri de doğrudan hayatıma tesir etmiş idi.
Letâif bitmez lâkin ömür biten bir şeydir. Hak muinimiz ola hemen.
“ELİMİZDEN BİR ŞEY GELMEZ”
(…) Bir yüzyılda, resmin, şiirin, müziğin genel görünümünü kimse tasavvur edemez. Atina’nın ya da Roma’nın gerilemesinden sonra, bizzat bilincin bitkin düşmesi gibi, ifade araçlarının da bitkin düşmesiyle uzun bir duraklama dönemi olacaktır. İnsanlık geçmişi canlandırmak istiyorsa kendine ikinci bir çocukluk yaratmalı, yoksa hiçbir zaman sanatlara yeniden başlayamaz.
*
İnsanın çağıyla çatışma hâlinde yaşaması bir ayrıcalıktır. Her ân, başkaları gibi düşünmediğimizi biliriz. Bu keskin benzemezlik durumu, ne denli yoksul ne denli kısır görünürse görünsün, olaylara uygun “derin” düşüncelerde boşu boşuna aradığımız felsefi bir konuma sahiptir yine de.
*
“Elimizden bir şey gelmez”; günümüz hakkında, gelecek hakkında, olayların gidişi hakkında ona söylediğim, kulaklarına bas bas bağırdığım her şeye karşı, o doksanlık kadın hep bu lafı tekrarlıyordu… Ondan başka bir cevap koparmak umuduyla oflamaya puflamaya, sızlanmaya devam ediyordum. O sadece sonu gelmez bir şekilde “Elimizden bir şey gelmez” diyordu, sonunda kızdım ve yanından uzaklaştım; kendime de ona da öfkelenmiştim. Bir budalaya içini dökmek amma da fikirmiş! Dışarıda olduğum bir gün, tam bir fikir değişimi yaşadım. “Ama ihtiyar haklı,” dedim. “Nakaratının, kuşkusuz en önemli hakikati içinde taşıdığını nasıl da hemen anlayamamışım? İçimizdeki her şey bu hakikati reddederken, olagelen her şey onu haykırmıyor mu?” E.M. Cioran-Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne-Çev.: Kenan Sarıalioğlu- Metis yay.
ANONS
Taşın biri deliye bir kuyu atarsa, oradan sessizce uzaklaşınız.