Şimdi yine var mıdır, bilmiyorum; Eskiden şöyle haberler duyardım: Kırmızı bibere kiremit tozu kattı, portakala su enjekte etti vs… Buradaki hiç anlamadığım şey şuydu: Bir insan bunu neden yapar, bu saçma enerjiyi nereden bulur, anlamsız bir sonuç için bu kadar çabaya nasıl katlanılabilir? Sorunun içinden çıkamadığım için, cevabın içine giremezdim.
Şunu da anlamıyorum: İnsan dikkatinin süresi 15 dakika imiş. Peki o halde dersler niçin 40 dakika? Derslerin 15 dakika, teneffüslerin yarım saat olması gerekmez mi?
Dünyada her gün en az 50 ciltlik bilgi üretiliyor. Neyi, nasıl takip edeceksiniz? Kim bütün bunların analizini yapacak, özetini çıkarıp hap yapacak?
Bir şeyin sürdürülebilir olması sürdürülemezse o şey kopar mı, sürüklenir mi?
Hayvanların gökdelen yapma becerisi olsaydı acaba dünya nasıl bir yer olurdu?
Kesin inançlılar ile kesin inançsızlar tenis maçı yapsalar kim kazanır, niçin? Bu soruyu sadece “niçin” kelimesini kullanmak için sorduğumu itiraf ediyorum. Tabii ki iyi oynayan kazanır.
“Herkes değişebilir. Bunun neyini anlamıyorsunuz dostum?” dedi metrodaki adam kendi kendine. Sonra bir kahkaha attı. Sonra da etrafına bakıp “pardon” dedi. Hüzünlüydü.
Yıllardır akordeon çalan adam, birden kemana geçmeye karar verdi. Akordeon için fazlasıyla yaşlandığını düşünüyordu. Kutusuna giren akordeon nefessiz kaldığını hissetti. Bir kemansa bir omuza yerleşmişti çoktan.
Her şeyden biraz bilmek. Her yemekten biraz tatmak. Her müzikten biraz dinlemek…Daha zor bir şey değil mi?
Bazı hesaplamalar çok sempatik. Mesela her vatandaş yılda bir ağaç dikse her yıl 82 milyon yeni ağacımız olur. On yıl sonra ağaçlarımızı koyacak yer bulamayız. Her çinliye bir düğme satsak işte kaç milyar düğme olur filan. Ama saha farklı.
Öğrenciler (özellikle liseliler) okullarda çok sıkılıyorlarmış. Birbirine şiddet uygulamaları yetmiyor, bazan hocalarına bile dikleniyor, patırtı çıkarıyor, hatta evet hocalarına bile şiddet uyguladıkları sır değil. Yanlış olan ne?
Hititlilerin duası
Hititlerin duasının tamamı: Tanrım, Beni yavaşlat. Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir... Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele... Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver . Sinirlerim ve kaşlarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür. Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol... Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiceğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi ögret... Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat. Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini , yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler oldugunu bileyim... Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır... Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et. Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim. Ve hepsinden önemlisi... Tanrım, Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET, Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR, İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ve Beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak DOSTLAR ver...”