Her şeye alışır insan, mümkündür bütün ihtimaller.
Ama kötülüğün sıradanlaşması olabilecek en kötü şeylerden biri herhalde.
Her gün yeniden güncellenip ‘piyasaya’ sürülse de her kötüyle, kötülükle, kötücül tutumla karşılaşılan anda bir şey olmamış gibi, yokmuş gibi geçip gitmek ekstra başka bir kötü durum.
Uzun zaman oldu, Türkiye terör bağlamında ne kadar kötülük varsa hepsine defalarca uğradı. Canlı bomba, araç patlatma, yola mayın, şehir tuzaklama, hendek, silahlı darbe teşebbüsü... Aklınıza gelen ve gelmeyen ne kadar kaos planı varsa hepsiyle tanıştı, tanıştırıldı. Tarifi mümkün olmayan acılar her ocakta başka türlü tüttü.
Artık hiç de sır olmayan uluslararası terör konsorsiyumu ve sahadaki işbirlikçilerinin bu ülkeye yapmak istediklerine, bu ülke kendi varoluşu üzerinden cevaplar verdi ve vermeye devam ediyor.
15 Temmuz’daki tarihsel Ömer Halisdemir örneğinde olduğu gibi iki gün önce İzmir’de gördüğümüz Fethi Sekin ruhu da bu ülkeye, bu insanlara yönelik bütün kötülüklere verilen cevabın bir usâresi olarak tecessüm etti.
Ömer’iz, Ali’yiz, Fethi’yiz Mehmet’iz.
Kötülüğün bu ülkede sıradanlaşmasına razı değiliz.
Yalnızca şiddete ve teröre dayalı kötülük değil, bu hengâmede ‘yaşam tarzı’ gibi su ve algı bulandıran yavuz hırsız kötücüllüklerine de karnımız tok. Yaşam tarzına sistematik müdahelenin ne olduğunu merak ediyorsanız, bir ara gelin size anlatalım.
Zaman şöyle ya da böyle geçecek.
Ama içinin kötülükle doldurulmasına müsaade ettiğimiz zaman her şeyi ve tabii ki bizi de çürüterek geçecek.
Neden kabul edelim çürümeyi.
Neden alışalım kötülüğe.
Eyüp Sultan’daki müstakbel mekan
Efendim, yazarlıkla esnaflığı meczedebilen zevat bendenizin idolüdür. Şahsen, elime kalem aldığım günden beri bu hedef üzre azimle yürümekteyim. Lakin vermezse mabud! Ne yazar olabildim ne esnaf!
...
25 yıl kadar önceydi. Bir öğle vakti telefonum çaldı. Karşımda mütefekkir-yazar üstad Ümit Şimşek: “Ölümün Güzel Yüzü konulu bir kitap düşünüyoruz. Bir şeyler yazar mısınız?”
Afalladım. Böyle bir konuda yazmak kolay mı? Üstelik, cebime ilk defa toplu para girmiş, hayatın güzel yüzünü tanımaya başlamışken!
Üstad devam etti: “Telif ücreti olarak Eyüp Sultan’da, gün boyu güneş gören, Haliç’e nazır bir mezar yeri vermeyi düşünüyoruz.” (Hazret yalnızca müteffekkir değil, istikbalin rezidans pazarlayıcısı.)
“Eh, şimdi oldu” dedim kendi kendime. (Genç yazar adaylarına önemli not: Böyle acil ve beklenmedik durumlarda bir yazar olarak yapacağınız işlem üç aşamalıdır. 1) Az zamanda büyük işler başaran bir milletin evladı olduğunuzu hatırlamak. 2) Bu motivasyonla derhal elinize bir makas almak. 3) Konuyla alakalı bir eserin sayfalarına destursuz dalmak.)
“Efendim” dedim: “Eyüp Sultan deyince akan sular durur elbette. Lakin, son meskenim mümkünse düzayak olsun ki cenazemde dostlarım homurdanmasın. Yine mümkünse mezar komşularım hayırla yadedilen şahsiyetlerden oluşsun. Hiç değilse orada rahat edeyim.”
“Meskeninizin konumunu hiç merak etmeyin. Mezar komşularınız da Osmanlı tarihinin hayırla yadedilen şahsiyetleri olacak.”
Uzatmayalım efendim, kitap baskıya verildi. Bendeniz de müstakbel meskenimi görmek üzere Eyüp Sultan’a doğru yola koyuldum.
...
Klasik bir emlakçı numarası! Ne düzayağı! Tırman tırman bitmez! Bizim mesken Eyüp’ün en ücra köşesindeki tepelerden birinde! (Neyse, madem ki Osmanlı tarihinin hayırla yadedilen şahsiyetleri arasında ebedi istirahatgahımıza çekileceğiz, sineye çekeriz artık.)
Kan ter içinde, meskenin bulunduğu tepeye ulaştık... Lakin o da nesi? Çevresi dikdörtgen şeklinde isimsiz taşlarla dolu, metruk bir tepe. “Yahu bu garip taşlar da ne böyle? Üstelik vadedilen meskenimiz de bu taşların tam ortasında.”
Ertesi gün kısa bir araştırmadan sonra gerçeği öğrendim: Meğer bizim mustakbel mekan, Karyağdı Yokuşu’ndaki tarihi ‘Cellat Mezarlığı’nın ortasındaymış! Müstakbel komşularımız da meşhur Osmanlı cellatları Kara Ali, Sarı Süleyman Hamal Ali ve diğerleri... Pek de hayırla yadedilmedikleri için tecriden bu ıssız tepeye defnedilmişler !
...
Muhterem Ümit Şimşek üstadım. Şu sıralarda “Emlakçının El Kitabı” isimli bir eser kaleme aldığınızı rivayet olunuyor. Kolay gelsin efendim. Lakin, lütfedip şu benim müstakbel mekan meselesine de bir el atsanız. Malumunuz, büyük randevunun eli kulağında!
YUSUF ZİYA ADIDEĞMEZ