Ağaçlar hakkında şiirler şarkılar yazdıysa da, insan ağaçlar gibi olamadı pek.
Kolay değil öylece güneşin, yağmurun, karanlığın içinde ayakta durmak.
Bu yüzden “bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine” dizesi de sık sık anılsa bile, pek eyleme geçmeyen bir söyleyiştir.
Yine hutbeler dâhil sık sık işittiğimiz “Kıyamet koparken bile elinizde bir fidan varsa onu dikiniz” fermanı da “amenna” dediğimiz ve fakat sonra kendi küçük kıyametlerimize gömülüp unuttuğumuz başka bir gerçeklik.
Havalar sıcak, ne yaparız? Ormana gideriz, ağaçlar bize siper olur ve biz onlardan elde ettiğimiz kömürü yakarız onların önünde, havayı tütsüleriz.
Beşik ağaçtan, tabut ağaçtan, gel ağacı düşünelim yeni baştan.
Ağaca aç çıkıp tok inebiliriz.
Ağaçları kesip açtığımız alana betonlar kondurabiliriz. Yaparız bunu, yaptık yine yaparız yani.
Bir ağaca sarılıp ayrılmak isteyebiliriz dünyadan ve dünya olan her şeyden.
Geçen biri tuttu dedi ki: “Her yıl bir gün ağaç dikme günü olsun. O gün hepimiz ağaç dikelim. Bir günde seksen iki milyon ağaç dikebiliriz.”
Arttırıyorum, ikişer ağaç diksek 160 milyondan fazla ağacımız olur. Bunların beşte biri meyve ağacı olsa o da iyi olur. Manzaramız değişir, algımız değişir, havamız değişir.
Var mısınız bu değişime?
Yılda bir gün ağaç dikme fikrini hayata geçirebilir miyiz? Bu sistem bizi bu kadar ‘eğitebildi mi’ acaba?
O kadar lüzumsuz gün kutluyoruz ki. Bir tanesi de bu olsa hiç fena olmaz.
Ağaçlar gibi olamasak da, ağaçlılar gibi olabiliriz.
Şu yalan dünyada madem “bir ağacın gölgesinde dinlenip yoluna devam eden bir yolcu gibiyiz”, o halde altında gölgeleneceğimiz ağacı dikelim lütfen.
Çaktırmadan büyürken
Büyüyorum galiba.
Aynaya bakarken kendi kendime böyle dedim. Yanımda birisi olsa ona sorardım, “ba bakalım ben büyümüş müyüm yoksa” derdim.
Ben büyüyünce ayakkabı numaram da büyüyor, yediğim lokmalar çoğalıyor, galiba içtiğim su miktarı da artıyor.
Neyse ki bu büyüme sonsuza kadar sürmüyor. Bir süre sonra boy uzaması duruyormuş. Acaba ben kaç santimde duracağım? Ya durmaz ve uzamaya devam edersem! Basketçilerin boyunun iki katı olursam ne olacak? Babam evin kapısında bir değişiklik yapmayı düşünür mü? Yatağın da daha uzun bir yatakla değişmesi lâzım, yoksa kısa rüyalar görmeye başlarım değil mi?
Bazı şeylerimizin organlarımızın- büyümesi hayat boyu sürüyormuş. Mesela kulağımız... Hep büyüyormuş, hep. Ama her yıl çok milimetrik düzeylerde, yoksa fil kulağı gibi olurdu kulağımız ve bir fille karşılaştığımızda olacakları düşünemiyorum yâni.
Diğer taraftan hiç büyümeyen organımız ise göz. Doğduğumuzda nasılsa öyle. Bu yüzden ben uzun süre görmediğim insanlarla karşılaştığımda “beni tanımadın mı?” diye soran birinin gözlerine bakıyorum, tanırsam gözlerden tanıyorum. Tanımazsam “şey” diyorum, sizi gözüm ısırmadı. Göz nasıl ısırıyor ya! Neden kulağım sizi ısırmadı demiyoruz? Ve neden göz ısırıyorsa, gözümüzle tost kemirmiyoruz? Yanlış mıyım kardeş
Evde bir takvim var, her gün bir yaprağını koparıyorum fakat zannettiğiniz gibi onu okumuyorum. Tersine, her gan kopardığım yaprağa bir şeyler yazıp çekmeceye koyuyorum. Çünkü bu takvimi ben yaptım, çünkü yapraklar bomboş. Bir yıl sona erdiğinde yazdığım yaprakları birleştirerek bir takvim yapıp odamın duvarına asacak ve gelecek bir yıl boyunca o takvimin yapraklarını koparıp okuyacağım.
Beğenmedinizse sizin fikirlerinizi dinleyelim bakalım.
İbadet bilgi ilişkisi
Güneşin doğduğunu veya battığını anlayıp namaz kılmak için az da olsa astronomi ilmine sahip olmamız gerekir. Zekat vermek için sayısalcı olmamıza gerek yok elbette fakat iki kere ikiyi toplayıp paramızdan temizlenmek için matematik önemli! Kıbleyi bulmak için coğrafya bilgisine, kelime-i şehadet getirmek için güzel bir diksiyona, oruç tutarken ayılıp bayılmamak için beslenme uzmanlığı da şarttır... ibadet bilgiye bilgi ibadete çağırır. İbadet eden herkes özünde alimdir.
Âlim olan çoğu kişi ibadet eder.
Balkanlardan elen soğuk havalara daimi müsamaha esastır.