Adlî yılın açılış geleneği yine beklenen cızırtılarla gerçekleşti.
Adalet sisteminin herşeyi mükemmel de bir bu seremoni problemmiş gibi davranılmıyor mu, hasta oluyorum.
Efendim açılış Beştepe’de yapılırsa ‘kuvvetler ayrılığı’ değil de ‘kuvvetler birliği’ ilkesi hayata geçermiş. Katmerli ve hukuk yahut muhalefet soslu cehalet böyle mi tecessüm ediyor bilemiyorum.
Yirmisekiz Şubatlarda bütün üstyargı mekanizmasının rap rap brifinglere gidip üniformal bürokrasi karşısında elpençe divan durması acaba ne birliği oluyordu?
Yargının yavaş işlemesi başta olmak üzere, bir yığın idarî ve hukukî sorunlar dururken, krizi açılış gününün ‘yeri’ konusunda çıkarmak, nasıl demeli fazla konformist bir tutum.
Nasıl bir süreçten geçtiğimiz ve bu aşamada yargıya düşen ‘adalet dağıtma’ vazifesinin nasıl bir ağırlık merkezi olduğu açıkken ‘orada toplanırsanız ben küsüyorum’ tavrı epey sorumsuz ve şımarıkça görünüyor.
Adalet yoksa kuş uçmaz.
Adalet yoksa her şey geçmişe ve geleceğe doğru, altı yöne doğru çürür.
Daha dün binlerce hâkim/savcının meslekten atıldığı bir ülke gündeminden geçiyoruz ya hu, bu ne lüks.
On yılı aşkın bir süre geçmiş, daha sivil bir anayasa yapabilmiş değiliz, neyi konuşuyoruz.
En basit davalar bir kaç ay, bazan yıllar sürüyor. Bazan hukuk bürokrasisi sebebiyle haklı olduğu açık bir davacı veya davalı adaletin tecelli etmesini bekliyor da bekliyor. Ve bazan adalet nazlı bir gelin gibi arz-ı endam ettiğinde ya atı alan Üsküdar’ı geçmiş, yahut ba’de harabü’l Basra oluyor.
Bu ülkede sadece Yargıtay’da biriken dosya sayısının 1 milyon ve sadece icra-iflas alanında 21 milyondan fazla dava dosyası olduğunu hatırlayalım. Ceza ve medenî hukuk davalarına hiç girmeyelim, dehşete düşürecek kadar yüksek sayılar.
Adalet beklentisiyle ilgili olarak hukuk felsefesini, teorik yaklaşımları geçtik; teknik anlamda hukuksal işleyişin bile sorunlarla ma’lul olduğu bir yapıda kimsenin siyasî bagajlarla hukuk argümanları üretme ve bu alanı istismar etme hakkı yok.
Sadede gelelim; Her birimizin temel ihtiyacı olan adalet, mevcut sistemle sağlanabiliyor mu? Sağlanamıyorsa ne yapılıyor ve nasıl yapılıyor? Sözgelimi İngiltere’de anlaşmazlıkların % 98’i arabuluculuk yöntemiyle çözülüp davaların ancak % 2 si mahkemelere intikal ederken bizde dosyalar altında kalan hukuk sistemi nasıl bir çıkış arıyor? İstinaf mahkemelerinin hayata geçişi ne kadar bir iyileştirme sağlayacak?
Moda deyimle soracak olursak, ‘sürdürülebilir’ olmasını bırakalım, herkesin itimat ettiği bir hukuk sistemine, adalet müessesesine sahip miyiz, değil miyiz? Soru da budur, sorun da.
‘Beştepe’de toplanırsanız gitmem ama bir otelde yaparsanız giderim’ yaklaşımı temelsiz ve biraz da adalet dersinden kaytarma anlamına gelen ‘yer’siz bir yaklaşımdır.
Aşalım artık bunları.
İrving Babbitt ve Hümanizm (1928)
Yıkıcı olmak yapıcı olmaktan daha kolaydır. Bir yazarın yıkıcı fikirleri, eserindeki yapıcı unsurlardan daha kolay öğrenilir. Hatta bir yazar, yıkıcı tenkit yaptığı zaman daha tesirlidir. Bir yazarın yapıcı bir felsefesi yoksa, bu onun için bir kusur sayılmaz; şayet yapıcı bir felsefeye sahipse, yazarın bu yanı kolayca ihmal edilebilir. Bu hüküm, Arnold’dan bugüne kadar toplumu kendisine konu edinmiş olan bütün edebiyat eleştiricileri için doğrudur. Genellikle bu yazarları değerlendirirken tek bir ölçü kullanırız. Onların hepsi, içinde yaşadığımız toplumun bildiğimiz ve nefret ettiğimiz yanlarını başarılı bir şekilde eleştirmişlerdir ve biz de onları bunun için beğenmişizdir. Kullanılması en kolay olan ölçü de budur.
Eleştiri, dünyamızda somut, bilinen şeyleri kendisine konu edinir ve eleştirici sadece bize ait olan düşünceleri güzel bir üslupla veriyor olabilir. Halbuki yapıcı olmak, yeni bir şey inşâ etmek, âşina olmadığımız ve bize zor gelen fikirlerle uğraşmak demektir, bunun için de daha işin başında yaygınlaşma şansını yitirir. T.S. Eliot- Edebiyat Üzerine Düşünceler- Paradigma Yay.- Çev.: Sevim Kantarcıoğlu
Kaş yaparken
Ankara’da mukîm bir arkadaşım geçenlerde kelimesi kelimesine şöyle dedi: “ D.... ilçesinde lise müdürü, İHH temsilcisi, oğlunun adı Tayyip olan, Fetö ile hiç ilişkisi olmayan ve ilçede buna herkesin şahitlik edeceği bir arkadaşımız bugün ihraç edildi... Devletin bu adaleti ne olacak?”
Biliyoruz ki bu, binlerce örnekten sadece bir tanesi.
Benim yakından tanıdığım ve aktif siyasette hâlen görevli bir arkadaşımın öğretmen eşi de açığa alındı. Sebebi de çok ilginç; apartmana yeni taşınan alt komşuları bir gün arkadaşımın eşinden wi-fi şifresini istiyor ve sonra oradan bylock sistemine giriş yapıyor. Alt komşuları şu an kayıp. Ama olan, internet şifresini komşuluk hakkı için veren bu aileye oluyor. Avukat arkadaşım bu tuhaf durumu çözmek için bilişim uzmanları ile dedektif gibi çalışıp olayı aydınlatmaya çalışırken yorulduğunu belirtiyor.
Evet, böyle çok sayıda ‘tuhaf ötesi’ durum var. Kim çıkacak işin içinden? Yoksa ortada kaş yapayım derken göz çıkarma durumu değil de direkt göz çıkarmak için göz çıkaran birileri mi var?