15 Temmuz’un ardından oldukça geniş kapsamlı bir araştırma yaptığımı, ayrıca bunu bir kitap çalışmasına dönüştürmek için uğraştığımı birçok okur biliyor.
Bu araştırmalar sırasında cuntacıların o gece yaptıklarını bir bir bulmaya çalışırken önüme onlarca kahramanlık hikayesi de çıktı. Her bir hikayede yapılan özveri ve adanmışlık duygusu inanın beni benden aldı diyebilirim. Bunları yapanların uğradıkları mağduriyetlere rağmen bu özveriyi göstermeleri ise ayrıca takdir edilmesi gereken bir konuydu.
Her birinin öyküsü bir şekilde birbirine benziyordu. Onlarca yıldan beri planlı bir şekilde görevden soğutma, iftira, dedikodu, sicil bozma, sürgüne gönderme, tayinlerin yapılmaması, imzasız mektuplar ile soruşturma açılması, denetleme yapma yöntemi ile başarısız gösterme, terfi ettirmeme, dava dosyalarının içine ekleme, tutuklama vb... yöntemlerle personelin yok edildiğine şahit oldum.
Beni benden alan en mühim konu ise Harp Okulları’nda yapılan ağır işkenceler oldu. Bunların herkesin gözü önünde ve hoyratça yapılması da bugünlerin geleceğinin işareti gibiydi. Bu işkenceleri yapanların, darbe günü cuntacıların katliam emirlerini verenlerin içinde yer alması hiç sürpriz olmadı.
Bu insanlar yalnızca 15 Temmuz günü Türkiye’nin gecesini karatmamışlardı. Onlarca yıldan beri sistematik bir şekilde onbinlerce kişinin de hayatını karartmışlardı. Bir kısmı mesleklerinden ellerinde olmayan sebeplerle ayrılmış, bir kısmı ise ilerleme haklarından mahrum bırakılmış bir şekilde görevlerine devam etmek zorunda kalmıştı.
***
Şimdi ben yetkililere bir soru sormak istiyorum. Geçmişte FETÖ’cü çıkan hakim ve savcıların verdikleri kararları geriye dönük incelemeye ne zaman başlayacaksınız? (Bu davalardan kastım Balyoz, Ergenekon gibi göz önünde olanlar değildir. ) FETÖ’cü çıkan bürokratların astları için vermiş oldukları sicilleri yok hükmünde saymak için nasıl bir prosedür izlemeyi düşünüyorsunuz? Sicil dosyalarına eklenmiş olan ve personelin haberi olmayan sahte evraklar nasıl temizlenecek? Bu eklemeler yüzünden birçok personel layık oldukları göreve gelememektedir. Dosyanın içinde ne olduğunu bilmediği için de itiraz edememektedir. Dava dosyaları lehlerine sonuçlanmış olmasına rağmen Yargıtay’da bekleyen dosyaları yüzünden terfi alamayan personel için nasıl bir adli düzenleme yapılması planlanmaktadır? Sınav sisteminde kurdukları kara delikler nedeniyle hiç sınav kazanamamış personel için geriye dönük sınav kağıtlarının incelenmesi planlanacak mıdır? (Semih Terzi’nin tugayından 8 personelin akademi sınavını nasıl kazandığını ve daha sonra suikast timinde yer almasını hatırlamalıyız.) Kimlerin haklarının yenildiği mutlaka araştırılmalıdır.
Burada yazdığım mağduriyetler sanmayın ki yalnızca TSK’da olmuştur. Emniyet’te, Milli Eğitim’de, Adalet Bakanlığı’nda ve onlarca bakanlıkta gerçekleşmiştir.
***
İsterseniz kitapta yazacağım bir olaydan bir kesit burada anlatarak neler yaşandığını gözlerinizin önüne getirmeye çalışayım.
Terörle mücadele edilen bir bölgede bulunan emniyet görevlisi barikatların temizlenmesi döneminde yapılan hataları görünce, düzeltmek için ilgili kişilerle görüşür. Görüşme sırasında olay hararetlenir ve karşılıklı atışma başlar. Emniyet görevlisi, arkadaşlarının şehadetini görmüş ve hatanın düzeltilmesini istemektedir. Barikatların temizlenmesinden sorumlu görev gücü komutanı ise hatasında ısrar etmektedir. Sonunda bu görüşme nedeniyle emniyet görevlisi ceza alır.
Aradan aylar geçer, ceza alan emniyet görevlisi kahramanca bir mücadele ile cuntacı generali teslim alır. Cuntacı, ordudan ihraç edilir. Kahramanımız ise göreve cuntacı yüzünden aldığı ceza ile devam etmektedir. Asla terfi edemeyeceğini bilmesine rağmen...
Bu kahramanı kitapta okuduğunuzda ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Sorun yalnızca 15 Temmuz değil, sorun FETÖ’cülerin bozduğu fabrika ayarlarıdır. Bu fabrika ayarlarını düzeltmek ise hepimizin görevidir.