Memlekette sorun yaşamak istemiyorsanız ya hiçbir şeye karışmayacaksınız yada önemli konuların etrafından dolaşarak savunma yeteneği olmayan kişileri suçlayacaksınız. İyi şeylerden bahsetmez kötüleri öne çıkartırsanız da o kadar popüler olursunuz.
Memlekette her şey kötü, her şey daha da kötüye gidiyor havası yaratırsanız da sizden daha iyisi olmuyor. Bir bölünmüşlük havasında konuşulan her şey bir gruba artı veya saldırı olarak algılanıyor. Bu durumda da iyi şeyler arada kaynayıp gidiyor. Fıkrada olduğu gibi cehennemin kapısına zebani koymaya gerek kalmıyor. Yükseleni ayağından tutup aşağı çekiyoruz.
Terör olaylarının arttığı dönemde bir televizyon programında şahsıma bir soru sorulmuştu. “Türkiye’nin terör olaylarını önleme imkan ve kabiliyetleri nedir” denmişti. Ben de elimden geldiğince göreve başladığım dönemle bugünkü noktayı karşılaştırmalar yaparak anlatmaya çalışmıştım.
***
Neyse anlattığım bölümün içinde bir yerde Hava Kuvvetleri’nin önemini ifade etmiştim. Geçmişte karakollara PKK tarafından saldırı olduğunda uçakların ne kadar sürede gelebildiğini ve vuruş hata payından bahsetmiştim. O dönemde uçakların kalkması için izin alınması gereken silsilenin çok olması nedeniyle, uçakların çok geldiğini anlatmıştım. Bunu söylerken de kimseyi eleştirmek için söylememiştim. O günkü şartlarda sahayı gözetleyen İnsansız hava araçları yoktu, uçaklarımızın hedefi vuracak akıllı mühimmatları da bulunmamaktaydı ayrıca hedefi işaretleyecek cihazlar özel birlik haricinde kimsede yoktu.
Ardından bugün gelinen teknolojik noktayı herkesin anlayabileceği bir dilde aktarmaya çalışmıştım. Bunu anlatırken de “Çatışma olduğunda artık birliklerimiz taksi çağırır gibi F-16 çağırabiliyor” demiştim. Bunu söylememdeki en önemli neden Silahlı Kuvvetler’in ortak bir konsepte geçerek reaksiyon sürelerini azaltmasıydı. Komuta kademesinin sorumluluk kendilerinde kalmak kaydıyla yetkilerini en ast kademeye kadar devretmesiydi.
“Bu lafı Allahım niye söyledim” dedirtecek sorularla karşılaşıyorum. Her terör saldırısı sonrası sosyal medya üzerinden iyi niyetinden şüphe duyduğum şu soru soruluyor; “Hani taksi çağırır gibi F-16 çağırıyorduk?”
Bu soruyu da şehir içinde yaşanan çatışmalardan sonra yazıyorlar. “Ya kardeşim ne diyorsun sen” diyemiyorsun. “Şehir içindeki terör saldırısına F-16 mı çağrılır” diye yazamıyorsun.
Mesele zaten bağdan üzüm yemek olmayan bir dönemi yaşıyoruz. Bağcı olmadan bile size dayak atmaya çalışanlar olabiliyor. Ama biz dayaktan korkacak yaşı çoktan geçtik. O yüzden inadına çok kişinin bilmediği bazı teknolojik gelişmeleri yazmaya devam edeceğim.
***
Silahlı Kuvvetler sanal ortamla sahayı birleştirerek personel eğitim sürelerini ve maliyetlerini azaltmaya başladı. Hava Kuvvetleri üslerde bulunan simülatörleri birbiriyle Türk mühendislerinin yazdığı yazılımlar ile entegre etti.
Üslerdeki simülatörlerin başına geçen pilotlar gerçek operasyonun birebir benzerini havadaymış gibi yaşayabiliyorlar. Farklı üslerde simülatörlerin içindeki pilotlar aynı gerçek ortamda nasıl havada buluşuyorlar ise sanal ortamda da bir araya gelerek operasyonu icra edebiliyorlar. Hatta daha zor şartlar yaratılarak bu görevleri icra etmeleri isteniyor.
Özel Kuvvetler Ankara’daki yeni tesislerinde teknoloji kullanarak her türlü eğitimi verecek noktaya gelmiş. Serbest paraşüt eğitimi için kurulan dikine rüzgar tüneli yine Türk mühendislerce tasarlanmış. NATO tarafından Avrupa’da eğitim verecek birkaç merkezden biri olarak seçilmiş. Ama asıl anlatacağım bu değil. Dikine Rüzgar Tüneli serbest paraşütçünün eğitimindeki önemli bir safhayı süre olarak kısaltsa da yeterli değil.
Özel Kuvvetler serbest paraşüt atlayışında önemli bir şeyi de başarmak zorunda. Tim personeli zor hava ve görüş şartlarında birbiriyle irtibatı koparmadan aynı noktaya inmek zorunda. Burada yapılacak hatanın geri dönüşünün asla olmayacağını çok iyi biliyorlar.
Gölbaşı’ndaki tesislerde serbest paraşüt eğitiminin sanal ortamını da yaratmışlar. Aynı uçak simülatörüne benzer bir sisteme bağlanıyorlar. Paraşütlerini kuşanıyor ve bütün hareketleri birebir yapıyorlar. Gözlerinde sanal ortama girmelerini sağlayan gözlükleri de var. Timce bu simüle ortama giriyor ve en ağır eğitimleri alabiliyorlar. Bu başarı da sıralı geçmiş görev yapan komutanların katkısı olsa da asıl teşekkürü Sayın Genel Kurmay Başkanı ve İkinci Başkan hak ediyor. Özel Kuvvet Komutanlığı ekibi de doğru isteklerde bulunarak ve üst düzeyde eğitim yaparak bu katkıyı hak ettiklerini göstermektedir.
Artık bunları yazdıktan sonra, sık sık sosyal medya üzerinden şu sorulmaya başlanabilir. Hani paraşüt eğitimi almıştık “Neden Sur’a paraşütçü indirmiyoruz?” denebilir. Bu sorulara şimdiden yanıt olması için bir tarafa not edilmesi gereken bir sözü yazayım.
“İnşallah yakında inecekleri noktayı hep birlikte görürüz.”