NATO’nun S-400 yüksek irtifa hava savunma sistemi ile ilgili yaptığı açıklamalarda görüldü ki ülkeler farklı düşünüyorlar. NATO Genel Sekreterliği bu seçimin tamamen Türkiye’ye ait olduğunu söylerken askeri kanattan yapılan açıklamalar bunun tam aksi yönünde. Türkiye’nin, bu sistemi kullanıma sokması halinde NATO’nun koruyucu şemsiyesinden çıkarılacağı ifade edildi. Bu iki söylem NATO içindeki farklı bakış açılarını da deşifre etti. Avrupa kanadı işi fazla uzatmak istemezken ABD’nin bu seçimi engellemek için başka seçenekleri de devreye soktuğunu bir kez daha fark ettik. Bunun iki ana nedeni bulunuyor. Birincisi ABD’nin NATO’dan farklı olarak dünya hakimiyeti için yaptığı bir plan var. Bu planın ana stratejik unsurlarından birisi Türkiye’nin Rusya ile devamlı çatışma halinde olma durumudur. Türkiye ABD’nin yanında Rusya’yı bir tehdit olarak görerek yer almalıdır. Ama hepimiz biliyoruz ki yüksek irtifa savunma sistemi seçimi yalnızca bir silah seçimi değildir. Önümüzdeki dönemin dost-düşman tanımlaması yapmanın en belirgin özelliğidir. Yani açıkcası Türkiye Rusya’yı yakın dönemde potansiyel bir düşman olarak algılamamaktadır. ABD asıl olarak bundan rahatsızlık duymaktadır.
İkinci olarak da ABD bütün savunma planlarında ana karanın güvenliğini esas almaktadır. Bu nedenlede su yollarının kontrolü onun için önemli bir konudur. Dolayısıyla ABD donanmasının gücü kendisinden sonra gelen on ülkenin toplamından daha büyüktür. Türkiye ve Rusya ilişkilerindeki bu hızlı ilerleme Rusya’yı Güney’den kuşatma planlarına büyük sekte vurmaktadır. Yani S-300 ler için Yunanistan ‘a ses çıkartılmayıp Türkiye’ye yüksek perdeden haykırılması bu nedenlerdendir. Türkiye milli duruşunu korumak istiyorsa diğer ülkelerin stratejik planlarının bir parçası olmaktan çıkmalıdır. Beraber işbirliği yapmak isteyene kapısını açık tutmalı, işine gelene kadar da bunu sürdürmelidir.
***
Bu tercihleri yapması için de üç konuyu acilen çözmek zorundadır. Enerjideki dışa bağımlılığı aşacak çözümler üretmelidir. İster Brezilya modelini isterse Norveç modelini hayata geçirmelidir. Savunma sanayisinde kendi kendine yetme oranını % 80 ve üstüne çıkarmak, bunu yaparken de Azerbaycan, Pakistan, Katar benzeri ülkelerle işbirliğini artırmak zorundadır. Son olarak cari açığı mutlak olarak çözmek ve bunu ortadan kaldırmak için de teknolojide gelişmek mecburiyetindedir. Yüksek katma değerli ürünleri üreten firmalara seçici teşvik modelleri geliştirmelidir. Bölgesel kalkınma modellerinden daha çok alanları tespit edilmiş ülke modeline geçilmelidir. Çünkü diğer modellerin gelişimi ve geri dönüşümü pek hızlı olmamaktadır. Ülke olarak dünyanın en stratejik ana lojistik yollarının geçtiği yerde oturuyoruz. Büyük ülkeler de bu yolları ele geçirmek ve diğerlerini köşeye sıkıştırmak için kullanmak istiyorlar. Dikkat ederseniz Mısır ve Panama bu kaderi paylaşan iki ülkedir. Rusya ve ABD bu alanlarda hakimiyet kurmak için yıllardır uğraşmaktadır. Buna şimdi de Çin eklenmiştir. Kaderimizin ileriki yıllarda bu iki ülke gibi olmasını istemiyorsak karar verecek kadar güçlü olmalıyız. Bu da yukarıdaki üç maddeyi kalıcı olarak çözdükten sonra olacaktır. Ülkeler arası rekabet arttıkça su yollarının emniyeti daha önemli bir hal alacaktır. Çatışmalar da bu alanlarda yoğunlaşacaktır. Birinci alan Pasifik ikinci alan da Akdeniz havzası olacaktır. Sorunlar S-400’leri aşalı çok zaman oldu.