Antalya’daki otellerin profesyonel yöneticilerinin düzenlediği bir organizasyonda konuşma yaptım. Kendilerine yeni dünya düzeni ve Türkiye’ye etkileri konusunda bilgi vermeye çalıştım. Açıkçası önümüzdeki dönemde neler yaşanacağı konusunda bir beyin fırtınası yaptık. Onlara aktardığım bilgi kadar ben de onlardan sektörel anlamda birçok bilgi edindim. Son yaşanan sorunların sektöre etkilerini yerinde gördüm. Uzun yıllardan beri risk yönetimi konusunda şirketlere ve kurumlara danışmanlık yapıyorum. Bu nedenle de sorunları çözümsüz olarak görmem, çoğunlukla gördüğüm şeyi doğru yönetilemeyen sorun olarak nitelendiririm.
***
Sektörün temel anlamdaki sorunu gelen turist sayısındaki düşüş olarak belirtilse de asıl sorun düşen kişi başı gelirler. Yaşananları sorun olarak algılarsak sizce bunun çözümü ne olmalıdır? Ben de katılımcılar ile bunu tartışmaya çalıştım. Sektörün temel sorununu güvenlik endişesi ile Türkiye’ye gelmekten vazgeçen turist olarak değerlendirdiğimizde yanlış teşhis koyabileceğimizi belirttim. Evet sorunlardan bir tanesi güvenlik ve emniyet kaygıları ancak bu sorun bütün dünya için geçerli. Uluslararası kurumların genel sekreterleri yaptıkları önemli açıklamalarda özellikle cümlelerine şu şekilde başlıyorlar: ‘Dünya turizmi güvenlik ve emniyet kaygılarına rağmen geçen sene yüzde üçün üzerinde büyüdü.’ O zaman güvenlik kaygıları her yerde aynı boyutta hissedilmiş. Hatta ABD veya Fransa ya da Türkiye’de DAEŞ’in eylem yapma potansiyelinin eşit olduğunu söyleyebiliriz. Peki yaşanan süreçteki asıl problem neydi? Neden bu kadar büyük bir kayıp yaşadık? Bu sorunun iki temel nedeni var:
Birincisi, Rusya ile yaşanan kriz neticesinde charter uçaklarının Türkiye’ye uçması konusunda konulan kısıtlamaydı. Bu sıkıntı sistemi komple kilitlemişti. Bu nedenle de bir ülkeden turist akışı komple durmuştu. Bu çok ekstrem bir durumdu.
İkinci neden ise 15 temmuz darbe girişimi ve sonrasında yaşanan gelişmeler ile referandum sürecinde AB ülkeleri ile yaşanan krizdi.
Birincisini tam çözdük dediğimiz tarihlerde bu sefer de AB’nin haksız tutumu neticesinde karşılıklı olarak ilişkiler gerilmişti. Bizler gideceğimiz ülkeler seçeneklerimiz de nasıl Almanya ve Hollanda’yı çıkardıysak, onlar da bizi çıkarmışlardı. Bu yaşananlar komple bir turist kaybına yol açmasa da ortalamada yüzde otuzlara varan düşüşlere yol açmıştı. Bu süreçten çıkmak için de sorunları karşılıklı olarak yapıcı bir şekilde ele almak gerekiyor. Sorunları dış işleri vasıtasıyla çözmek ve halkları sorunların bir parçası yapmamak gerekiyor.
Maalesef yaşanan iki süreç yabancı tur operatörlerinin işine yaramış gözüküyor. Türkiye paketlerini oldukça düşük fiyatlardan satın almışlar. Kazanan onlar olmuş, bizi kaybeden yapmışlar.
Türkiye üç şeyin her zaman olabileceğini öngörerek turizm politikasını belirlemek zorundadır. Dünyada artan terör saldırılarını, yabancı tur operatörlerinin fırsatçılığını ve politik gerilimleri her daim hesaba katmalıdır. Bu yaşanacak sorunlar konusunda kendi senaryolarını şimdiden oluşturmak zorundadır. Şu anda yaşanan sıkıntıları turizm işletmecileri ile turistler arasında oluyor gibi algılamadan kalıcı çözümler bulunmalıdır. Turizm kendisi ile beraber 59 yan sektörü de ayakta tutmaktadır. Cari açığın kapatılmasındaki en önemli sektördür. Direkt ve endirekt olarak 500 bin insanı istihdam etmektedir.
Bugünkü sorunlar yalnızca Turizm Bakanlığı’nın çabaları ile çözülemeyecek gibi duruyor. Yapısal bir dönüşüm programına ihtiyaç varmış gibi gözüküyor . Bu sorunların içinde devletin hataları olduğu gibi, şirketlerin de yaptıkları hatalar olduğunu unutmayalım.
Sorunların çözümünde haddimi aşarak öneriler sunmak istemiyorum. Ancak işim gereği sorunu yalnızca güvenlik ve dış ilişkilerde yaşanan problemlere bağlamanın da doğru olmadığını ifade ediyorum. Aynı Gaziantep modelinde olduğu gibi her bölge kendi stratejisini belirlemeli ve sorunu çözmek için plan üretmelidir. Antalya da Gaziantep gibi model bir şehirdir. Buranın sorunları da buranın kendine özgün önerileriyle çözülmelidir. Gaziantep tek teşvik almayan şehirdir. Buna rağmen en çok ve hızlı büyüyen şehirlerimizden biridir. Antalya da bunu başaracak dinamizme sahiptir.
***
Yerel yönetimler şehir kalkınmasının önemli bir iş olduğunu unutmamalı, sorun çözmeli ve kalıcı model oluşturmak için çaba sarfetmelidir. Bu sorun çözme konusunda Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen’i örnek gösterebilirim. Şehrin yalnızca altyapısı ile uğraşmayıp şehre yeni yatırımcı çekmek için ülkeleri gezmekte, kış turizmini canlandırmak için Rusya’da ilgili kurumlarla görüşmektedir. Bu sayede şehri ayakta tutabilmekte, göç vermek yerine göç aldırmaktadır. Bu sorunlar benim değil demeden model şehir oluşturmaktadır. Antalyadaydım. Bu ülke için çalışanları görmekten gurur duydum. Yaşanan sıkıntılar nedeniyle otel kapatanların olduğu yerde bir kısmının da yeni otel aldığına şahit oldum. Her sektörde olduğu gibi burada da hatırlamakta yarar var. İş bilenin kılıç kuşananın. İnşallah devletimiz, STK’lar ve yerel yönetimler bir araya gelerek turizm için farklı master planlar oluşturabilirler. Bunun sayesinde de dünya her hapşırdığında biz zatürre olmayız.