Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle beraber milletvekili seçimleri de yapılacak. Bu seçimlerin ülkemize, milletimize, devletimize hayırlı olmasını yürekten dilerim. Bu süreçte çok sayıda insan çeşitli partilerden milletvekili aday adayı olmak için başvurular yapıyor. Bu, anayasal bir hak olduğu için ülkemize hizmet edecek bütün aday adaylarının da yolu açık olsun. Bu sürecin benim dikkatimi çeken kısmı, son dönemde aday adayı olan bazı kişilerle ilgili yapılan eleştiriler ve konuşmalar. İşin açıkçası bu aday adaylarıyla ilgili, neden müracaat yaptıkları ile ilgili gerek sosyal medya gerek köşe yazıları üzerinden eleştiriler olmaya başladı bile. Benim bildiğim kadarıyla gerekli şartları mevcut olan her vatandaşın Anayasa’da seçme ve seçilme hakkı bulunuyor. Anlayamadığım şey şu: İnsanların seçme ve seçilme hakkıyla ilgili yorum yapma isteğini kendimizde nasıl bu kadar rahat bir şekilde bulabiliyoruz? Elbette her yapıcı eleştirinin başımız üzerinde yeri vardır. Oysa eleştirilere baktığımızda, seçim odaklı bir çıkar amaçlı yıkım üzerine yoğunlaşıldığını görüyoruz.
***
Özellikle bir kesim için bunu çok daha ağırlıklı olarak ifade edebilirim. Bu ülkede geçmişte terör örgütleriyle anılan veya terör örgütüyle bağlantısı bilinen kişilerle ilgili bile insanlar yorum yapma gereğini hissetmediler. Onlar için bile “Bu bir Anayasal haktır. Eğer seçilmesiyle ilgili hiçbir hukuki engel yoksa hiç kimse bu adaylığa karışamaz” denildi. Terör örgütünün başının akrabaları seçildi. Akrabaları Kandil’de olanlar seçildi. Ama hiç kimse ağzını açmadı. Demokrasi dediğimiz zaten Anayasa’ya riayet etmek ve Anayasa’nın getirmiş olduğu haklara saygı duymak değil midir? Ama nedense son dönemde 15 Temmuz gazileri ve şehit yakınları ile ilgili konu gündeme geldiği andan itibaren sözünü ettiğim kesim sesini çok yüksek telden çıkarmaya başladı. Açıkça o kesime yazıyorum: Size ne? İnsanların seçme ve seçilme hakkıyla ilgili sizler mi karar vereceksiniz? O insanların bu haklarıyla ilgili, 15 Temmuz’daki mücadelelerinin arkasından bu başvuruyu yapmış olmaları sizi neden rahatsız ediyor? Demokrasi için mücadele ettiler, demokrasi için sokaktaydılar. Bir kısmı yaralandı gazi oldu, bir kısmı da eşini, çocuğunu, akrabasını, yakınını kaybetti. Demokrasi için mücadele ettiler ve demokrasinin timsali olan bir yerde de bu yaptıklarını taçlandırmak istiyor olabilirler. Neden bu durum sizi bu kadar rahatsız ediyor? Neden 15 Temmuz’la ilgili üzerinizdeki bu travmayı atamıyorsunuz?
Ne gazileri kabullenebildiniz, ne 15 Temmuz darbe girişimine darbe diyebildiniz. Şimdi de bu insanların milletvekili olmak için aday adaylığına bile müsaade etmek istemiyorsunuz. Gerçekten sizin sorununuz ne arkadaşlar? Hep beraber söyleyin biz de bir tedavi yöntemi bulmaya çalışalım. Evet bazı çatlaklar olabilir bu konuda. Ancak bazı yanlışları gösterip, esas olarak geneli hedeflemenizin perde arkasındaki gizli ajandanız ne? Ergenekon, Balyoz ve diğer kumpaslarda hedef alınan isimler önce hak mücadelesi verdiler şimdi de demokrasi mücadelesi için haklı olarak aday olabildiler, o zaman neden 15 Temmuz’da mücadele etmiş insanlar da aday veya aday adayı olamasınlar?
***
Daha önce de yazdım ama uygun olduğunu düşündüğüm için bir kez daha hatırlatacağım Ömer Çavuş’un hikâyesini... Atatürk’ün Adana’ya gittiğinde mahalledeki izlenimleri üzerinden anlatılan bir hikâyedir bu. Gazi Mustafa Kemal, mahalleye gider, görkemli bir ev görür, “Bu kimin” diye sorar. Tarif ederler “Bu ev şu efendinin”. Yanında daha büyük bir ev görür. “Peki bu kimin evi” diye sorar Atatürk. “O evde şu kişinin oğlunun evi” diye yanıtlar yanındakiler. Biraz ötede daha da büyük bir ev görür. Onu da sorar “Şu asilzadenin, paşazadenin oğlunun evi” diye yanıt verirler. En sonda, bu büyük evlerin yanında dökük, yıkık, hatta kapısı bile olmayan bir ev görür Paşa. Merak eder:
“Bu metruk ev kimin peki?”
“O Ömer Çavuş’un evidir efendim.”
“Çağırın bir gelsin bakalım” der Atatürk. Hemen çağırırlar. Ömer Çavuş, yıkık dökük evin içinden çıkar, gelir Atatürk’ün karşısına. İki koltuk değneğine dayanmaktadır. Ayakta zor durarak Paşa’nın karşısında selama geçer. Paşa kendisine bakar ve der ki:
“Ömer Çavuş ne oldu? Niye bu evde oturuyorsun?”
“Paşam bunun en güzel yanıtını sen biliyorsun. Ben seninle beraber Çanakkale’deydim. Ben seninle beraber Sakarya’daydım. Ben seninle beraber Kurtuluş Savaşı’nın geçtiği bütün cephelerdeydim. En sonuncusunda da ayağımı kaybettim ve şu anda bu evde yaşıyorum.”
Atatürk duygulanmıştır ve “Peki senin evin niye diğerlerinin evi gibi büyük değil” diye sorar. Ömer Çavuş da Gazi Mustafa Kemal’e şu yanıtı verir:
“Onlar hayatta kalmak için uğraşırken ben seninle ülke için mücadele veriyordum.”
Paşa başını eğer, sonra yanındakilere döner ve Ömer Çavuş’un evinin onarılması talimatını verir.
***
Derdiniz sahada olanların, mücadele edenlerin yıkık dökük evlerde kalması mı kardeşim? Ama artık bu devir sahada olanların, mücadele edenlerin, hak edenlerin Meclis’e gireceği devirdir. Kimisi demokrasi için, kimisi vatan için, kimisi ise inançları için mücadele etti. Hiç kimsenin onların seçme ve seçilme haklarıyla ilgili yorum yapma hakkı bulunmuyor. Devlet maaş bağlamış, ailelerini işe de almış olabilir. Ama bu durum en onurlu anayasal haklardan bir tanesi olan milletvekili olma hakkından vazgeçmelerini gerektirmiyor. Biz şu anda eğer gezebiliyorsak, dolaşabiliyorsak, bütün bunları o gün her şeylerinden vazgeçen bu insanların sayesinde yapabiliyoruz.
Siyasi partiler, bu aday adayları içerisinden uygun olanları seçerler veya seçmezler. Teamül yoklamalarında çıkarlar veya çıkmazlar. Ama hiçbirinizin, hiçbirimizin bu insanlar için “Neden aday oluyorsunuz, bütün haklarınızı almadınız mı” diye sorma hakkı yok kardeşim. Helal olsun hepinize. Gazilere de, bu ülke için hizmet edenlere de, şehit yakınlarına da... Hakkınızı arayın, başvurun ve onurunuzla, başınız dik o Meclis’te yer alın. Hepinizin yolu açık olsun.