Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan Fırat Kalkanı Harekatı’nın bittiğini ve El Bab Operasyonu’nun başarıyla sonuçlandığını söyledi. Arkasından, çok ilginçtir, “neden Suriye’deyiz, ne zaman geri çekileceğiz, askerlerimiz ne zaman dönecek, bizim orada ne işimiz var?” diyenler bir anda şu sesleri yükseltmeye başladılar: “Neden bölgeden geri çekiliyoruz?”
Çok ilginçtir, “neden girmiyorsunuz” diyenler, daha sonra “neden girdiniz” diyenler ve girdikten sonra da “neden geri dönüyorsunuz” diyenler hep aynı kişilerdi. Neyse ki devletimiz kulaklarını tıkayarak işi ehillerine vererek bu operasyonları tamamladı. Sonucunda gerçekten Fırat Kalkanı Harekatı hem Türk milletinin hem Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hem de bölgedeki diğer kamu kuruluşlarının ve valiliklerin de katkılarıyla çok başarılı bir şekilde tamamlandı.
***
El Bab Operasyonu’nun bitiminden sonra Türkiye’nin Münbiç’e ve Afrin bölgesine doğru gireceğini düşünen Rusya, ABD, İngiltere ve Fransız özel kuvvetleri bölgede tertibat alarak bu ilerlemeyi durdurma kararı aldılar, bölgeye asker konuşlandırdılar. Tam bu dönemde, hatırlayanlar olacaktır, bana şu soru sorulmuştu: Fırat Kalkanı Harekatı gerçekten bitti mi? Hem televizyon programlarında hem de gazetedeki köşe yazımda ısrarla şunu vurguladım: Fırat Kalkanı Harekatı bitti ama diğer harekatlar ise daha yeni başlıyor. Türkiye bu dönemde özellikle bir şeyi çok iyi öğrendi: Rakiplerimiz gibi sahada mücadele etmek. Rakiplerimiz veya müttefiklerimiz veya düşmanlarımız sahada nasıl oyun kuruyorlar, isterseniz bir kez daha hatırlayalım.
Diğer ülkeler önce bir taraf ile anlaşıyorlar. Bu grubun uluslararası kamuoyu önünde bir terör örgütü olması hiç önemli değil. Çocukları küçük yaşta kullanması hiç önemli değil. Terör örgütüne silah, ekipman, maddi yardım sağlanması hiç önemli değil. Bu grubun DAEŞ’le veya başka terör örgütüyle işbirliği yapması hiç önemli değil. Ayrıca bu örgütün kara para aklaması, insan ticareti yapması, bölgede etnik temizlik yapması da hiç önemli değil. Suriye de diğer ülkeler de maalesef bu ilkesizlikle iş yapıyorlar. Bunlara özel kuvvet gönderiyorlar, bunları eğitip donatıyorlar, havadan ve lojistik olarak destek vererek sahadaki kendi kazanımlarını anlamlandırmaya çalışıyorlardı. Amaç da sözde, DAEŞ’i bölgeden temizlemekti. Çatışmaya girmiyorlar, ön safta asla yer almıyorlardı. Bu yaşananları ülke olarak bir kenara not ettik. Arkasından biz kendi versiyonumuzu hazırladık.
Türkiye geçmişten, soyundan gelen müttefiklik anlayışıyla işi doğru yöntemlerle yapmaya çalıştı ve beraber iş yapma kültürünü oluşturdu. Onlara üs verdi. Onlarla beraber eğit-donat projeleri kurgulamaya ve bölgede insani anlamda kazanımlar elde etmeye çalıştı. Oyunun böyle olduğunu düşünüyordu. Çünkü öğrendiği oyun böyleydi. Türkiye onlarla sahada zaman geçirmeye başladığı andan itibaren oyunu onlar gibi oynamaya karar verdi. Ama oyunu oynarken ilkesiz olmamaya özen gösterdi.
Milli olan Özgür Suriye Ordusu unsurlarını oluşturmayı kararlaştırdı ve MİT’in Dış Operasyonlar Dairesi ve Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın takviyesiyle bu unsurlar bölgede yetiştirildi. Bunlara herhangi bir terör örgütüyle işbirliği yapmamış olan, bir etnik seçicilik yapmadan Kürt’ü ile, Arap’ı ile, Türkmeni ile bir ÖSO katmanını da bu unsurlara ekledi. Ama işin ilginci yine delikanlılık bizde kalsın dedi, başkalarının bayrak sallamaktan korktukları ortamda Suriye’ye girdiğini resmi olarak açıkladı. Amacını ve kimlerle mücadele edeceğini deklare etti, hareket kapsamını belirledi. Bunları yaparken de başkaları gibi bir grubun arkasına saklanarak değil, o grupla aynı yerde yürüyerek harekatı icra etti. Sonunda bütün engellemelere rağmen El Bab Operasyonu milli imkan ve kabiliyetlerle bitirildi. Sonra ortaya çıkan tabloya baktı. Rakipler ne yapıyordu?
Onlar PYD’nin kazanımlarını Münbiç ve Afrin’de garanti altına almaya çalışıyorlardı. Ama unuttukları bir gerçek vardı. Türkiye’nin 600 km’lik bir sınır hattında PYD ile sınırı varken, yaklaşık 300 km’lik de bir hatta da PKK ile Irak’ın kuzeyinde mücadele ettiğini unuttular.
***
Stratejik anlamda bir harekatı başarıya ulaştırmak istiyorsanız ve mücadele edeceğiniz yeri, zamanı, kuvveti siz belirlerseniz kazanımlarınız çok daha etkili olur. Bizden Münbiç’e ve Afrin’e gitmemizi bekliyorlardı. Ama Türkiye herkese nereden geleceğini kimsenin bilmediği alanlar olduğunu gösterdi. Aynı onların yaptıkları gibi sürpriz bir yerde, sürpriz bir şekilde ve sürpriz bir zamanda bir planı olacağını onlara hissettirdi. Şimdi onlar sürprizi beklesinler. Aynen Sayın Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi, onlara sürprizlerimiz var. Ama bu sürpriz Suriye’de ve Irak’ta farklı farklı yerlerde olabilir. Şimdi onlar nereden geleceğimizi düşünüyorlar. Çok da seçeneklerimiz var. Türkiye, Kandil bölgesine yapacağı bir operasyon için birliklerini ve ekipmanlarını hazırlamış durumda. Sincar bölgesinde yapacağı operasyon için üs bölgesini de hazırlamış durumda. Aynı şekilde sınır hattında duvarlarda geçişi kolaylaştırmak için beton bloklar sökülerek demir kapılarla geçiş güzergahları da hazırlanmış durumda. Şimdi her yer PYD ve PKK unsurlarına operasyon yapmak için hedef. Artık onlar beklesinler. Türkiye terörle mücadelede savunmada kalmayacağını, aktif olarak taarruz safhasında olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu söylem yalnızca bir söylem değil. İçerisinde son derece profesyonel bir orduyu, özel kuvvet personelini, jandarma özel harekat personelini, polis özel harekat personelini, komando birliklerini, teknik ekipmanı, istihbaratı ve teknolojiyi barındırıyor. Bu söylem bundan öncekilerde biraz gerçekçi olmayabilirdi ama artık sahanın gerçekliği de Türkiye’nin istediği yerde ve istediği zamanda ve koşullarda operasyon yapma yeterliliğini gösteriyor. Eskiden bu söz belki salt bir tehdit olarak algılanıyordu ama şimdi gerçeklik.
İnşallah önümüzdeki dönem hepimiz için güzel günlere vesile olsun. Terörle anılan değil, dağlarımıza baharın geldiği, çiçeklerin açtığı bir dönem olsun.