Savunma sanayindeki son durum

Mete Yarar

Her gün yeni bir savunma sanayi ürününün Türkiye'de üretilmeye başlandığı ile ilgili bir haber okuyoruz. Halkımızın bir kısmı bu gelişmeyi oldukça memnuniyetle karşılarken bir kesim de savunma harcamaları konusunda sitemkar konuşmalar yapıyor.

Peki gerçekten savunma sanayisindeki gelişmeleri nasıl okumalıyız ve değerlendirmeliyiz. Bunu iki ekol farklı yorumlamış ve değerlendirmiştir.

Bazı ekoller savunma sanayisinin diğer sanayi gruplarını da tetiklediği ve teknolojik olarak bir sanayi devrimine dönüştürdüğünü savunmuş diğeri ise zaten sanayi olarak belli bir noktaya gelen gücün savunma sanayisini yarattığını belirtmiştir. Hangisi olursa olsun bir katma değer yarattığı kaçınılmaz bir gerçektir.

Savunma sanayi ürünleri birçok teknolojik parçanın bileşiminden oluştuğu için de yan üretici firmaları da yaratma potansiyelini barındırıyor.

Altay tankının seri üretime geçiş döneminde yaklaşık 200 adet firmadan destek alınacaktır. Bu sayede seri üretimde aksama olmayacaktır.

Buna milli uçak, İHA, gemi, helikopter gibi projeleride ekleyebilirsiniz.

Savunma sanayi müsteşarlığının portföyünde 35 milyar dolarlık 400 proje bulunmaktadır. Bunun Türkiye’ye sağladığı ivme kaçınılmaz bir gerçektir. Türkiye net alıcı pozisyonundan alıp satan pozisyonuna geçebilmiştir. Rakamlar ise bunu net olarak ortaya koymaktadır.

Geçmiş yıllarda hibe adı altında yapılan yardımların Türkiye’ye maliyetinin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Özelikle Türkiye’de üretilmeyen askeri taşıtların parçasını bulmak mümkün değildi. Bedavaya verilen yirmi yıllık araçları yürütmek için yıllık yüz milyonlarca dolarlık yedek parça almak zorunda kalırdık.

***

İlk göreve başladığımız yıllarda birinci belki Ege ordusu haricinde TSK envanterinin durumu oldukça endişe verici bir durumdaydı. Bunun en önemli sebebi de yaşı hurda diyeceğimiz noktaya gelmiş envanterdi.

Eldeki araçları ayakta tutmak için harcanan enerji ve kaynak inanılmaz bir boyuttaydı. Onun yerine yeni araçları envantere almayı kimse düşünmüyordu. Doksanlı yılların ortasından sonra başlayan süreçle araç envanteri değişmeye başladı. Bugün gelinen noktada ise bu gelişme artık küçük bir başarı olarak kaldı.

Savunma sanayisi için Konan hedefler milletimize güven verirken aynı zamanda düşmana da endişe vermeye başlamıştır.

ABD nin 7/10 dengesi ile verdiği hibe yardımlar artık konuşmaya değer bile görülmemektedir. Denge sağlamaya çalışan NATO yardımları yerine Türkiye’nin caydırıcılık sağlayıcı üretim modeline geçilmiştir.

Bazı dönemlerde uzun menzilli silah sistemlerinin sayısında Yunanistan’ın gerisinde kalan Türkiye her alanda açık ara fark atmayı başarmıştır.

Türkiye’nin uzun menzilli hava savunma sistemi üretimi ile ilgili olarak aldığı pozisyonu da bu tercihle değerlendirmek gerekir. Direkt alım yerine teknoloji transferini tercih etmiştir.

ABD başta olmak üzere diğer ülkelerin bu tercih nedeniyle Türkiye’ye yaptığı baskı doğru yolda olduğumuzun ispatıdır. Türkiye silah çeşitliliğini farklı ülkelerle işbirliği yaparak geliştirmek zorundadır. Çin’le yapılan işbirliği sayesinde Roketsan’ın doğmuş olduğunu unutmamak gerekir. Uzun menzilli roket sistemlerinin gelişiminin başlangıcı bu işbirliği sayesinde olmuştur. Türkiye NATO standartları saplantısı içinde kalmadan kendi savunma modelini oluşturmak zorundadır. Bu modelin önemi ise önümüzdeki dönemde yaşanabilecek krizler sırasında daha iyi anlaşılacaktır.

Batmak üzere hatta kapısına kilit vurmak üzere olunan savunma sanayi fabrikaları dönüşüm ile kendilerine yurt dışında pazar bulabilecek hale gelmiştir. Bunun yaşayan örneği MKEK’dir.

Dünyanın en büyük 100 savunma sanayi şirketi arasına Türkiye üç firma sokmayı başarmıştır. İnşallah bu firmalar katma değerli ürün gamını geliştirerek ihracattada Türkiye’yi ilk ona sokarlar.

Son yapılan uluslararası savunma sanayi fuarına 50 ülkeden 820 firma katılmıştır. Bunun 320 tanesi yerli firmalardır. Böyle bir rakamı on sene önce telaffuz etseniz size muhtemelen deli derlerdi.

Osmanlı, Ankara savaşını kaybettikten sonra fetret devrine (1402-1413) girmiş. Diğer ülkelerden daha farklı bir askeri sistem ve silah sanayi geliştirdiği için toparlanmış ve 1453 de İstanbul’u fethetmiştir.

Ülkelerin yükselişleri ve düşüşleri kendi performansları ile ilgilidir. Mazeret bulmaya da gerek yoktur .

Ülkelerin yükselişleri herkes aşağıya inerken yukarı çıkarsanız daha fazla olmaktadır. Dünya krizde iken mesele bunu başarı hikayesine dönüştürmektir.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (29)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.