Bugün referandumun olası sonuçlarından çok Türkiye’nin neler yapacağını konuşmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.
Öncelikle TBMM’den çıkartılan tezkere hükümetin elini kuvvetlendiren bir hareket oldu. Ayrıca içeriğini incelediğinizde nelere tedbir alındığını da öğrenmiş oluyoruz. Amaç olarak; “Tezkere Türkiye’nin milli güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye’deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı milli güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye’nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye’ nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere ...”sıralanmıştır .
***
İşte yukarıdaki tehditlere göre bir harekat belirlenmiş durumdadır. Tehditlerin ve kapladığı alanın büyüklüğü buna karşı yapılacak önlemlerin de tek başımıza alınmayacağını gösteriyor.
Peki bu alınacak tedbirler Türkiye açısından nasıl olacaktır. Sayın başbakanın açıklamalarından anladığımız üzere Türkiye’nin masaya sürdüğü en büyük koz 1926 Ankara ve lozan anlaşması. Türkiye sınır bozulursa geçmişte vazgeçilen hakların tekrar hayata geçeceğini ifade ediyor. Barzani’nin Sevr ‘e atıf yapmasına en kuvvetli atak bu şekilde yapılıyor. Tabiki böyle bir söylem Irak merkezi hükümeti ve İran ın ne kadar hoşuna gider oda tartışmalı bir konudur.
Türkiye’nin diğer ülkelere göre en büyük avantajı Kürt bölgesel yönetimi ile daha fazla ekonomik ilişki kurmasıdır. Bu sayede masadaki en büyük kozlardan biri de ekonomik konular olacaktır.
Türkiye’nin üçüncü büyük kozu da Sünni aşiretler ve Türkmenlerdir. Bu Türkiye’nin bölgede yapacağı bir çok askeri ve diplomatik faaliyete meşruluk kazandıracaktır.
Türkiye ayrıca Irak içinde 5 bine yakın asker bulundurması nedeniylede aktif bir durumdadır. Birliklerinin büyük bir kısmı zaten Irak sınırı boyunca konuşlanmış durumdadır. Birlikler sınır ötesi operasyonlar nedeniyle bölgeyi çok iyi tanımaktadırlar.
Birliklerin tamamı profesyonel ve meskun mahal tecrübesi olan kişilerden oluşmaktadır. Bu da her duruma anında müdahale edebileceğini dosta düşmana göstermektedir.
Ayrıca Türkiye PKK terör örgütü ile mücadele kapsamında bölge ülkeleri ile ortak bir operasyon düzenleme seçeceğini de masada hazır tutmaktadır. Bu da İran ve Türkiye’ye ırak sınırları içinde 70 kilometre derinliğe inme hakkını vermektedir. Çünkü Irak devleti başka ülkeye saldıran bir terör örgütünü kendi gücü ile dışarı çıkartamamaktadır.
Gördüğünüz üzere Kürt bölgesel yönetimi ile silahlı bir çatışmaya girmeden kullanabileceğimiz onlarca yöntem elimizde mevcuttur.
***
Türkiye de bu yöntemleri en kolayından en zoruna şeklinde icra edecektir. Ama sorun tezkereden anlaşılacağı gibi birleşmiş ve iki ülke sınırları içine yayılmıştır.
Yani sorunu çözmek için tek başına referanduma odaklanmak yanlış olacaktır. Sorunu bütünsellikten kopmadan ele almak gerekmektedir. Aklı selim olmak , uluslararası hukuk içinde kalmak ve haklılığımızı kaybetmememiz gerekmektedir.
Evet Türkiye’nin askeri gücü yıkıcı ve ezici bir üstünlüğe sahiptir. Ama bu ilk seçenek olarak kullanılmasını gerektirmemektedir. Çünkü Türkiye’yi dost olarak farklı bir yere koyan halk hala Irak içinde yaşamaya devam etmektedir. Kürt bölgesel yönetimin siyasi hatasının bedelini halklar ödememelidir.
Diplomasi sorun çözmek için onlarca yöntem kullanır bunlardan birisi de askeri yöntemlerdir. Ama unutmayın ki Türkiye’nin elinde ondan daha büyük kozlar vardır.
Tek endişem bölgeye bu tuzağı kuranların planlarının net olarak anlaşılmaması ve duygularımıza kapılarak aklı selimden uzaklaşmamız olacaktır.