Ülke ordularının dünya içindeki sıralamalarını gösteren belli başlı araştırma kurumları mevcuttur. Bunlar farklı endeksler kullanarak ülke sıralamalarını belirlemektedir. Örnek vermek gerekirse, “Endekse; askere çağrılabilecek nüfus, tank, uçak, nükleer başlık, uçak gemisi, denizaltı sayısı ve savunma bütçeleri” girmektedir.
Burada asıl önemli olan bir unsur atlansa da (savaşma azmi ve tecrübe) bu veriler kabul edilmektedir.
***
Türkiye bu listede teamüllerin aksine üst sıralarda yer alan tek ülkedir. Normalde bu liste G8 listesi ile paralellik göstermektedir. Türkiye dünyanın 17’nci büyük ekonomisine sahipken ordusu 8’inci sırada yer almaktadır.
Bir başka istisna ise diğer ülkelerin ‘gelişmişler’ arasında yer aldığı için kendi silah sistemlerini üretmeleridir. Geçmiş yıllarda Türkiye bu konuda çok geride yer almasına rağmen listede hep yukarıda kalmasını bilmiştir. Bu ise ülkeye ekstra bir yük olarak binmiştir.
Gelişmiş ülkelerde savunma sanayisi ülkenin katalizör sektörlerinden biri olarak görüldüğü için desteklenmiş ve hep ülkeye teknolojik katkısı olmuştur. Bu sanayi sayesinde ülkelerle ayrı askeri işbirliği anlaşmaları imzalanabilmiş ve siyasal anlamda ayrıcalıklı bir konum elde edilmiştir.
Türkiye son yıllarda savunma sanayinde yapmış olduğu atılımlarla bu pastadan gerekli payı almayı bilecektir.
ASELSAN’ın Borsa İstanbul’da en değerli şirket konumuna gelmesi rastlantı değil. Ayrıca savunma sanayinde yapılan özgün projelerde binlerce mühendisin önü açılmaktadır. TAİ projelerinde çalıştırmak üzere farklı yıllara yayarak yaklaşık 4 bin mühendis alacağını açıklamıştır.
Üniversiteler, Savunma Sanayii Müşteşarlığı ile yapmış olduğu AR-GE anlaşmalarıyla özgün projeler yaratmayı başarmaktadırlar.
Ülkemiz savunma sanayisinde alıcı pozisyonundan satıcı pozisyonuna geçtiğinde birçok sektörün de önünü açacaktır.
ATAK projesinde ürettiğimiz parça sayısı 6 binin üzerindedir. Üretimdeki payımız ise yüzde 60’lar düzeyinde.
Savunma sanayiindeki projelerin tamamını düşündüğünüzde küçük KOBİ’lerin yüksek teknoloji gerektiren projeler sayesinde büyüdüğünü de görebilirsiniz.
Önemli bir unsur da üretilen ürünlerin bütün dünya tarafından kabul edilmesidir. Çünkü bu pazar kötü mala tahammülü olmayan bir yerdir. Ucuz mal yalnızca muadil ise alınır. Ucuzluk tek başına bir tercih nedeni değildir.
Türkiye, ordusunun gücünü ekonomik kazanımlar elde etmek için de kullanmayı öğrenmek zorunda. Askeri işbirlikleriyle enerji kaynaklarına ulaşmak zorundadır.
Önümüzdeki dönemde istikrarlı bir büyümeyle Türkiye ordular sıralamasında ilk beşe girdiğinde ekonomik anlamda ilk on içinde yer alacaktır.
Bazı arkadaşlar sıklıkla şu soruyu sormaktadırlar; “Neden ABD ve AB ülkeleri Türkiye-Rusya yakınlaşmasından endişeleniyor?”
Sebebi oldukça açık... Bölgesel anlamda Rusya ve Türkiye’nin ordu gücüyle kıyaslanacak bir ülke bulunmamaktadır.
ABD savunma planlarında Rusya’yı dengeleme unsuru olarak Türkiye konumlanmaktadır. NATO planlarında ise Türkiye’ye daha büyük misyonlar yüklenmiştir. İşin açıkcası onlar Türkiye’yi Rusya’ya kaptırmak istememektedir. S-400’ler bu yüzden başından beri hava savunma sistemi olarak görülmemekte, bir siyasi tercih olarak algılanmaktadır.
***
Türkiye önüne bakarak ilerlediği müddetçe onlar bizim bulunduğumuz pozisyona geleceklerdir. Türkiye jeostratejik konumu, ülke potansiyeli ve etki alanına alabileceği coğrafyalarla düşünüldüğünde yeri doldurulamayacak bir ülkedir.
Süreci baltalamak isteyecek olanlar, Karlov suikastı benzeri olayları planlamak isteyecek, İran ambargosu davası ve PYD gibi konularla ülkemizi tehdit edeceklerdir.
Bu tuzaklara düşmek istemiyorsak siyasal anlamda krizlerden uzak durmalı ve yol haritasını bir güvenlik strateji belgesiyle deklare etmeliyiz. Bu sayede kişileri hedef yapmaktan da kurtarmış oluruz.
Eski bir asker olarak ülkenin savunma sanayiinde geldiğimiz yeri anlatmak için dile getireceğim en doğru söz; “Nereden nereye geldik” olurdu.
Daha gidilecek çok uzun yolumuz var. Dönem üretme ve çok çalışma dönemidir.