Bazı şeyleri yerinde görmeden, gerçekte yaşanan ve anlatılanlar arasındaki farkları değerlendirmeden fikir üretmek dünyanın en zor işlerinden biri. Hele hele fikir üreteceğiniz konuda ve yerde insanlar hayatlarını kaybediyorsa çok daha dikkatli davranmanız, kuracağınız her cümle için ince eleyip sık dokumanız gerekir.
Bölge gelişmeleri ile ilgili bir konferans vermek için Antep’e geldim. Gelmişken de Kilis’e uğramadan dönmek istemedim. Bu benim boynumun borcu, çünkü oradaki insanlarla ilgili sürekli yazılar yazıyorum ve zaman zaman onlara mutlaka yakından dokunmam gerektiğini, bazı doğruların teyidini bizzat onlardan almam gerektiğini hissediyorum.
Kilis’te fiili anlamda çatışmaların içinde yer alan insanlarla da görüştüm. Karar mekanizmasında yer alan isimlerle de konuştum. Ne olduğunu anlamaya çalışırken bir izlenim yazısı yazmanın en doğrusu olduğuna karar verdim.
Kilis’e vardığımda birkaç gündür roket atışı ve top atışı yapılmıyordu. Şehirde bir sakinlik vardı. Dükkanlar açılmış, insanlar evlerinden dışarı çıkmış ve alışveriş yapıyorlardı. Yine Belediye’nin ve esnaf odasının düzenlediği bir kampanya ile tüm şehrin ayakta durduğunu göstermek amacıyla dükkanlara bayraklar asılmıştı.
Ancak ne olursa olsun, Kilis’te içten içe bir gerginlik olduğu kesin. Açıkçası bu gerginliği hisseden Kilislilere de çok hak vermek lazım. Bizler İstanbul gibi kendi yaşadığımız şehirlerde bir bomba patladığında günlerce sokağa adım atmazken, Kilisliler 18 Ocak tarihinden itibaren 70’in üzerinde roket saldırısına maruz kaldılar, hedef oldular. Bu kadar uzun süre saldırı altında kalmak, insanı çıldırtabilecek, dayanması çok zor bir durum. Profesyonel ordu mensupları bile günlerce roket altında kaldığında, onların dahi psikolojilerinin bozulabileceği bir ortamda, siz Kilislilerin durumunu düşünün. Buna rağmen yine de insanlarda bir vakurluk olduğunu eklemem lazım.
Yakın zamana kadar, şehirde yaklaşık 130 bine yakın Suriyeli mülteci vardı. 40 bine yakını kamplarda, diğerleri ise şehrin içinde yaşıyorlardı. Olaylarla birlikte şehirden taşınan, şehri terk eden nüfusa baktığınızda sadece Türk vatandaşları değil, mültecilerin de %40’ı Antep gibi yakın şehirlere göçmüş durumda. Kendi deyimleriyle Suriye’den kaçtılar, Kilis’e geldiler, burada da aynı ateş altında kalma durumunu yaşayınca yine yerlerinden olmuş, yaşama alanlarını terk etmişler.
Kilis’i terk eden Türk vatandaşlarına gelince; özellikle memurlar eşlerini ve çocuklarını başka bölgelere göndermişler. %30’a yakın vatandaş şehri terk etmiş gözüküyor. Kilis’te eğitim gören 10 bin üniversite öğrencisinin de bine yakını şehirden uzaklaşmış, çeşitli mazeretlerle eğitime ara vermiş durumda. Üniversitedeki öğretim kadrosu da, bölgenin özel durumu düşünüldüğünden eğitimde ve devam konusunda esneklik göstermeye, zorlayıcı tedbirler almamaya özen gösteriyorlar.
Yine de söylemeden geçemeyeceğim, şehirde yaşanan bu baskı fazla kaldırılabilecek gibi değil. Bugün Kilis’de bir sükunet gözükse de, bölge insanı endişeli. İçeride biriken bir sinirlilik hali var. Buradaki vatandaş olgunluk içerisinde bu durumu karşılamaya ve huzursuzluğu büyütmemeye çalışıyor diye, bizler de bu tabloyu görmezden gelemeyiz, uzak duramayız.
Bir gözlemim de, bölgede hesap sorulması gerekenler ile hesap sorulmaması gerekenlerin birbirine karıştırılıyor olduğu. Kendi nüfusundan daha fazla mülteciyi içinde barındıran ve sınırın ötesindeki mültecilere de yardımcı olan, hayatlarını organize etmeleri konusunda destek olan, Nobel’e aday gösterilmiş bir il. Bunu yapmak için canla başla çalışan bir ekip var. Bu ekip içerisindeki bazı isimler son dönemde yıpratılmaya çalışılıyor. Bizim zaten sık sık yaptığımız bir yanlış var. Doğru ile yanlışı net ayıramadan, topluca cezalandırmak veya topluca ödüllendirmek. Çoğu zaman hak etmeyenler ödül alırken, övgüyü hak edenleri cezalandırıyoruz. Bu toptancı anlayıştan vazgeçmediğimiz sürece de hiçbir sorunu çözmeyi başaramıyoruz.
Bu bölgede yaşananlar, roketler, ateş altında yaşamlar ciddi bir stres yaratıyor. Bu stresi bölge insanının üzerinden almadığımız sürece asıl patlamanın roketlerden dolayı değil, halkın öfkesi nedeniyle olmasından endişe ediyorum.