Tarih kitaplarımız savaşmayı iyi bildiğimiz ama anlaşma yapmayı bilmediğimizle ilgili eleştirilerle doludur. Savaşta kazandıklarımızı masada kaybettiğimiz ifade edilir. Gerçekten bu hep böyle midir ? Öyle olduğu iddia edilen onlarca örnek sayılabilir. Ben buradan tarihe dönük eleştiriler yapan biri olmayacağım. Yakın tarihimizi masaya yatırmayı tercih edeceğim. Özellikle de ekonomi savaşları ile neler kaybettiğimizi ve ona yöneltilen saldırılardan bahsetmek istiyorum. Bu konu ile ilgili en önemli kitaplardan biri “bir ekonomik tetikçinin itirafları” adlı olanıydı. John Perkins, kitabın girişinde şu ifadeyi kullanıyordu: “Ekonomik tetikçi dediğim kişiler, birçok ülkeyi trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Bu kişiler, Dünya Bankası, Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) ve diğer yabancı ‘yardım’ kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet vardır... Nereden mi biliyorum? Ben de bir ekonomik tetikçiydim.”
Arkasından da son dönemde yaşanan birçok olayın benzerliklerini ardı ardına sıralar. Hatta Venezuella Başkanı, yaşadıklarını bu kitaptan alıntı yaparak açıklar. Çünkü yaşanan her şey birebir neredeyse aynıdır. Bir röportajında şu soruya verdiği cevap bugüne ışık tutuyor. Savaş başlatmak, hükümetleri değiştirmek, darbe yapmak kolay mı? “Bunların hiçbirini yapmadım. Ama CIA ve uygulayıcıları, “çakallar” istedikleri vakit pek zorlukla karşılaşmadan bunları yapabiliyorlar. 2009’da Honduras’ta, Ekvador’da, Kaddafi ve Saddam Hüseyin’in indirilişlerinde bunu gördük. Kolay diyemem. Ama mümkün olduğunu biliyorum.”
***
Peki ne yapıyorlar sizler de bizler de onu çok iyi biliyoruz. Hatta bizim ömrümüz bu çakalların saldırısı altında geçiyor. İsterseniz birkaç örnekle başlayalım. Demokrasi tarihimizin büyük bir çoğunluğu paramızın devalüasyona uğramasıyla geçti. Kazandıklarımızı birer birer hep burada kaybettik. İlk devalüasyon 1946 ve 1952’de NATO’ya giriş, ikincisi 1958 ve 1960 darbesi, üçüncüsü 1970 ve 1971 muhtırası, sonraki kur düzenlemeleri ve 1980 darbesi, 1994’teki değer kaybı ve ardından 28 Şubat 1997 ... Peki şimdi ne yapıyoruz ve nasıl bir saldırı altında kalıyoruz. 15 Temmuz’un ardından kıpırdamayan dolar aylar sonra bir anda atağa geçebiliyor. Bunu da aynı tetikçinin dediği gibi sahte raporlar üzerinden ve fısıltı gazeteleri üzerinden yapıyorlar. Tetikçi, güçlerini kendileri için çalışan bazı bürokratlardan , gazetecilerden ve finans gruplarından aldığını ifade ediyor. Yani bizde son dönemde bolca bulunan kripto hainlerden bahsediyor. Aylardan beri güvenlik birimlerindeki kriptoların temizlenmesinden söz ediyor ve etkilerini tartışıyoruz. Bunun ülke güvenliği için önemini anlatıyoruz. Peki ülkenin ekonomik güvenliği için de bu tarz girişimlerin hiç vakit kaybetmeden yapılması gerekmiyor mu ? Size cevabı yapacağım bir tanımlama ile vereceğim: “Asimetrik savaş küresel sömürü güçlerinin, hedef aldıkları ülkeyi içten çökertmek için dinsel ve etnik farklılıkları, ekonomik ve sosyal sorunları kullanarak uyguladıkları kuralsız şiddet hareketleri, bağımsız çatışmalar ve şiddet eylemleridir.” Peki bizim ülkemizde ekonomik saldırılar nedir ve nasıl sınıflayabiliriz. ABD’deki Halkbank operasyonu ile başlayalım, siz diğerlerini ardı ardına sıralayın. Peki bizim ekonomi çıpamız nereye atıldı ve sürüklenmelere karşı ne kadar sağlam. Diğer bir konu da toplum ekonomi üzerinden nasıl bir saldırı altında olduğumuzu biliyor mu? Tarihte savaşlar masada kaybedilirdi şimdi de ekonomi üzerinden.