Geçen hafta dokunulmazlıkların bir kereliğine kaldırılmasıyla ve anayasa değişikliğine gidilmesiyle ilgili olarak oylamalar yapıldı. Sonucunda referanduma gidilmeden değişiklikler kabul edildi. Bu değişikliğin hukuki boyutu çok tartışıldı ve hukukçular bu konuda ikiye ayrıldılar. Ben bu tarafını hukukçulara bırakarak işin biraz etik kısmında kalmak istiyorum.
Demokraside, siyaset yapmanın amacı olarak birçok tanım oluşturulabilir. Ama sanırım şöyle bir tanım üçüncü dünya ülkelerinde bile yapılamaz. Siyaset demokrasi dışı yöntemlerin legalleştirildiği bir araç olarak kullanılamaz. Bunu ister terör olarak, ister ayrılıkçı bir hareket veya bir isteğin topluma zorla empoze edilmesi olarak algılayın. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına karar verildi. Ancak bu arada dokunulacak bazı kişiler, olayı idam sehpasına yürüyeceklermiş gibi lanse etmeye çalıştılar. Burada yaşanacak olan yalnızca hukukun önüne çıkarak kendini savunma hakkının verilmesiydi.
Dokunulmak istenen kişiler… Size yalnızca hukuk dokunacaktı. Fakat yargılanacağız konuların içinde yer aldığınız terör örgütü maalesef bizlerin değerlerine dokunmakla kalmadı. Evlatlarımızı, sevdiklerimizi ve hayallerimizi de elimizden alıp gitti. Yıllardır bir karabasan gibi ülkenin üzerine çöktüğünden demokrasi ile ilgili bir açılım yapılmaya çalışıldığında, bunun terör örgütünün işine yarayıp yaramayacağı tartışıldı ve hep ertelendi. 100 milyarca dolar boşa gittiğinden ilerlemenin rezervleri boşa harcandı, gençlerin elindeki gelecekleri bırakın dokunmayı, hiç var olmadı.
Siyaset yaparak sorun çözülemeyeceği yaşananlarla kuvvetlendiğinden barışa inanan insanların elindeki son koz da, silahlar yerine toprağa gömüldü. Kardeş olarak yaşamayı bırakın, eşit bir yurttaş olarak yaşamanın şartları da elimizden alınmak için çaba sarf edildi. İnsanların elinden yaşadıkları yerler barikatların, hendeklerin ve EYP’lerin arasına gömülerek evlerine dokunamaz hale getirildi. Sırtınızı bu ülkenin yasal güçleri yerine illegal örgütlere dayadığınızı söylemeyi bir demokrasi seçeneği gibi bize sunmaya çalıştınız. Örgütün hücre evlerinden canlı yayınla örgüt adına propaganda yapmayı bize siyaset olarak lanse etmeye çalıştınız. Bombalar patlarken ve insanlar daha cenazelerini bile kaldırmamışken, terörist cenazelerine katılmayı ve onları kutsamayı bize insanlık görevi olarak sunmaya çalıştınız.
Evet, demokrasi böyle bir şey, siz ne yaparsanız yapın adil bir yargılanma hakkı elinizden asla alınmayacak. İtirazınız adil yargılanmayacağınız üzerine ise, daha önce bu itirazı yapanlara “Yargıya güvenin diye “ büyük laflar etmeyecektiniz. Siz yalnızca hukukun önüne çıkacaksınız. Bu arada sizin arkasına sığındığınız örgüt ise sokak ortalarında veya yattıkları evlerde güvenlik güçlerinin mensuplarını enselerinden vurmaya devam edecek. 15 ton patlayıcıyı köyün içinde patlatarak 13 köylüyü parçaları bile bulunamaz hale getirecek. Bundan çok kısa bir süre sonra bu katliam yetmemiş gibi, yine Diyarbakır’a 3 ton patlayıcı yüklü traktör sokmaya çalışacak.
Herkesin itiraz ettiği şeyin aksine demokrasi tam da budur. Herkese dokunulabilir olunmasıdır. Sözün bitmesine az kaldı, ancak sizin hala bir şansınız var. Size yalnızca hukuk dokunacak. Şimdi düşünün bakalım, kimilerinin dokunabileceği bir kardeş, eş, evlat vücudu bile kalmamışken…