Her patlamanın ardından, her ölümün ardından hep aynı sorular aklıma takılıyor: Neden biz bu kadar çok ölüyoruz? Neden bizim ölümlerimiz dünyanın hiçbir yerinde yanıt, karşılık bulmuyor? Hepimizin aklına geliyordur bu sorular.
Zaman zaman tartışıyoruz. Paris’te patlama olup 3 kişi hayatını kaybettiğinde milyonlarca insan yürüyebiliyor. Bütün ülkelerin insanları, başkanları, yöneticileri o ülkeye gidip onlara destek yürüyüşlerine katılabiliyor.
Benzer saldırılar Türkiye’de de yaşanıyor. En son örneği Diyarbakır’da yaşanan olaydır. İlk başta 13 insanımızın nerede olduğu bile anlaşılamadı. Bu 13 insanımızın bulunan parçalarının toplam ağırlığı 60 kiloydu. Tek tabutun içine sığabilecek yer kapladılar. Bununla ilgili dünyanın hiçbir yerinden en ufak bir açıklama dahi yapılmadı.
***
Geçen gün bir sunuma katılmıştım. Sunumda arkadaşlardan bir tanesi güvenlikle ilgili olayları anlatırken, bir örnek verdi. O kadar ilginç geldi ki bana, hani kafamda bir ışık yandı derler ya, gerçekten ışık yandı. Titanik’i hatırlarsınız. Binlerce yolcu vardı içerisinde. Yolcu ve mürettebatın toplam sayısı 2222 kişiydi ve bunlardan yalnızca 705 insan kurtulabildi. Bu insanlardan kimisi birinci sınıf, kimisi ikinci sınıf, kimisi üçüncü sınıfta yolculuk yapıyordu. Ayrıca mürettebatı vardı. İşte o Titanik’te kazadan sonra birinci sınıfta yolculuk yapanların yüzde 69’u, ikinci sınıfta yolculuk edenlerin yüzde 47’si ve üçüncü sınıfta yolculuk yapanların ise yüzde 16’sı kurtarılıyor. Hayatın küçük bir kopyası yani… Baktığınızda da size her şeyi anlatacak kadar net ve açık gözümüzün önünde duruyor.
***
Eğer kurtarılmak, dünyanın takip ettiği ve önemsediği bir yer olmak istiyorsak, ülkemizi birinci sınıf ülkeler sınıfına getirmek durumundayız. Bunu her şeyiyle yapmalıyız: Ekonomisiyle, demokrasisiyle, hukukuyla, bilimiyle, sanatıyla vs. bu sınıfa gelmek zorundasınız. Eğer bu sınıfta değilseniz dünya için kurtarılacak bir yer olarak görülmüyorsunuz.
Askerliğini yapanlar bilirler, bizim askeriyede önemli bir uygulama vardır. Eşyaların üzerine yangında kurtarılma derecesi belirlemek için amblemler koyulurdu. Birinci derecede kurtarılacak, ikinci derecede kurtarılacak vs. diye öncelik sırası belirlerdik. Biraz acı olacak ama dünya maalesef insanların üzerine etiket koymuş durumda. Bazı ülkeler, herhangi bir tehlike olduğu zaman başka ülkeler tarafından bu şekilde değerlendiriliyorlar.
Bunun için acaba bu etiketi koyanlara mı, yoksa bu etiketi bize yapıştırmalarına müsaade ettiğimiz için kendimize mi kızalım? Hangisi? Bizi bu kadar aşağılamalarına ve sınıflara bölmelerine müsaade ettiğimiz için kime posta koyalım?
Dünya bir Titanik gemisi. Birinci sınıfta yolculuk edenler genellikle ölmüyorlar. Ölenler ikinci ve üçüncü sınıfta yolculuk etmeye çalışanlar.
***
İşin ilginci gemiyi batıranlar da o birinci sınıfta yolculuk edenler. Hem gemiyi batırıyorlar hem de insanların boğulmalarını seyrediyorlar. Sonra da filmini çekip ikinci sınıfta ve üçüncü sınıfta yolculuk edenlere seyrettiriyorlar. Dünya’nın batırılışını bir aşk filmi seyreder gibi izliyoruz.
Bu arada üzerimize konulan etiketin farkında olmadan yaşamaya devam ediyoruz.
Evet, dünyada maalesef öldürülmemek için birinci sınıf ülkenin birinci sınıf vatandaşı olmak zorundasınız, yoksa kurtarılmayı beklersiniz. Alınacak çok ders var.
Maalesef hayatın gerçeği bu… Gerçeği anlamak için boşuna bir buzdağı aramayın.