15 Temmuz yaşandıktan sonra ilk yaptığım televizyon programında, bundan sonra Türkiye’nin sinir uçlarına yönelik saldırılar olabileceği, önemli şahsiyetlere suikastler düzenlenebileceği ve ekonomik kriz çıkartma çabaları olabileceğini anlatmıştım.
Aradan aylar geçti ve üç senaryonun da işlediğini, hatta birbiriyle at başı gittiğini gördük. İlk iki saldırı tekniğinin Türk toplumunu birleştirdiği fark edilince, bu sefer ağırlıklı olarak ekonomik göstergeler üzerine yoğunlaşılmaya başlandı.
Aranızda ‘bir ekonomik tetikçinin itirafları’ adlı kitabı okumayan varsa, bir an önce okumasını tavsiye ederim. Okuyun ki şu anda yaşadığımız olayların bir benzerlerinin kimlerin başına geldiğini fark edin. Bu senaryo ile baş edilmediğinde sonlarının ne olduğuna da şahit olun.
***
Şu anda uygulanmaya çalışılan, bir yandan bizden görünürken bir yandan da içimizdeki cuntacılarla işbirliği yapanların ortak ekonomik operasyonudur. 15 Temmuz cunta hareketinden sonra ülkenin birçok yerinde ilgili kişilerle görüşmeye başladım. O dönemde bir konunun üzerine fazla gidilmediği ve önümüzdeki dönemde asıl sıkıntının bu noktadan başlayabileceği söyleniyordu.
18 Temmuz’da doların ateşi sönüyor ve 2.9540’dan işlem görüyordu. Yani belirsizliğin en yüksek olduğu dönemde bile ekonomik göstergelerde büyük inişler ve çıkışlar olmuyordu. Hatta Güneydoğu’da şiddetin maksimum seviyeye ulaştığı ve Rusya ile siyasi-ekonomik krizin çıktığı dönemde örneğin, 31 Aralık 2015’te bile dolar seviyesi 2.9161 idi.
Bir ekonomi tetikçisinin itirafları arasında yer aldığı gibi sorun esasen ekonomik değildi. Kimin çıkarlarının aleyhine şekilde üzerine fazlasıyla gidildiği görülse, o cenahta tetikçilik faaliyetleri başlıyordu. Kurulan düzene çomak sokmak asla kabul edilebilir değildi. Dünya üzerinde doların vazgeçilmez üstünlüğüne yönelik bir operasyonun kabul edilmesi mümkün değildi.
Geçen günlerde eski bir ekonomistin Twitter’da söylemiş olduğu söz çok tepki çekmiş olsa da, ekonominin ekonomik göstergeler üzerinden değerlendirilmediğinin en somut deliliydi. Doların düşmesi için şart gösterdiği bütün tedbirler siyasiydi. Ekonomi ile siyasi kararları birbirinden ayır etmek tabi ki mümkün değildir. Ama bu siyasi kararların ‘ekonomi tetikçisi’nin söylediği gibi emparyelist düzene hizmet etmesi de bizler tarafından kabul edilemez.
Yukarıdaki bölümde birçok kişi ile görüştüğümü ve sonuçlarının önemli olduğunu da yazmıştım. Konuştuğum kişiler FETÖ ile mücadelenin doğru okunamadığını ifade ediyorlardı. Yanlış analizler sonucunda gidilen yöntemin bir bacağının eksik olduğunu söylediler. Bunu söyleyenlerin çoğu TEM ekiplerinde çalışan görevlilerdi. Yani işin terör kısmına bakanlar bile ekonomik tetikçilerin farkına varmışlardı.
***
Sistemin içinde ekonomik tetikçiler tarafından hazırlıkların yapıldığını ifade ediyorlardı. Maşalarla uğraşıldığını asıl kaynağın ihmal edildiğini söylüyorlardı. Darbe için hazırlık yapanlar aynı zamanda aylar öncesinden şirketlerin içini boşaltmaya başlamışlardı bile. Sistem içinde tutulan para çoktan yurt dışına çıkarılmış veya kayıt dışı tutulan para gizli kasalara çekilmişti.
Benim karar vericilere tavsiyem, bütün illerdeki TEM müdürlerinin Ankara’ya çağrılarak birebir görüşülmesidir. Tekrarda yarar görüyorum, birebir görüşmelerinde yarar vardır. Onlardan alınacak bilgiler ile işin MASAK kısmı daha aktif hale getirilecektir.
Bu yaşanan süreç Sayın Cumhurbaşkanı’nın söylediği gibi bir “kurtuluş savaşı” ise ona göre de mücadele etmek gerekir. MİT’in BAYLOCK operasyonu için kurduğu özel ekiplerin MASAK için de kurulması gerektiğine inanıyorum. MASAK içinde ekonomik tetikçiliğin ne olduğunu bilen sivil kişilere de ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Geçmiş yıllarda farklı ülkelerde ekonomik tetikçilerin yaptıkları bir şeyi de tekrar hatırlatmak gerekiyor. Ülkenin liderine direkt saldırı gerçekleştirirken, sistemi kurtarmaya çalışanlara karşı da itibarsızlaştırma taktiğini devreye sokarlar.
Onlardan korkanın vatansız kalacağına inanan biri olarak “dinsizin hakkından imansız gelir” diyorum.