Kadir gecesinde Ayasofya’da kuran okunmasından sonra Yunanistan Türkiye’ye diplomatik kanallardan mesaj illetti.
‘Ayasofya’nın UNESCO’nun Kültür Mirası listesinde yer alan bir kültür varlığı olduğu, bu mekanı camiye çevirme girişimlerinin uluslararası toplumu rencide ettiği’ belirtildi.
Mesajda ayrıca, “Dünyadaki bütün Hristiyanların dini duygularına ve bu kültürel mirası yüceltenlere yönelik açık, kabul edilemez bir meydan okuma söz konusudur ve böyle bir dönemde dinlerarası diyaloğun zayıflatılmak yerine teşvik edilmesi gerekir” denildi.
***
Bu mesajı okuyunca İslam tarihinde çok önemli bir yeri olan Endülüs devleti ve onun en önemli eserlerinden biri olan Kurtuba (Cordaba) Camii aklıma geldi.
Ayasofya Hristiyan dünyası için ne önem taşıyorsa İslam dünyası için de Kurtuba Camii aynı önemi taşıyor. İslam dünyasının Avrupa sınırları içindeki döneminin en büyük camisi. Yapımı 200 yıl sürmüş ve mimari olarak bir şaheser. Şu anda caminin içinde bir katedral bulunmakta ve aktif olarak kullanılıyor. Cami vasfını ilk ele geçirildiği andan itibaren kaybetmiş.
Yunanistan’ın UNESCO ve dinler arası diyalog hatırlatması, nedense benim de aklıma bunları getiriyor.
İkili anlaşmalarda geçen batı Trakya’da yaşayan Müslüman soydaşlarımızın durumu aklıma geliyor. Verilmeyen hakları ve açılmayan camiler aklıma geliyor.
İstanbul’da aktif olan yetmişe yakın kilise varken, kendi ülkelerinde açılmayan camiler dururken bize bu hatırlatmaları nasıl yapabiliyorlar diye hayret ediyorum.
Sonra aklıma, ülkelerinde bulunan DHKP-C kampları, PKK militanları, FETÖ terör örgütü mensupları, darbeci askerler geliyor. Aklı selimliğini kaybetmiş bir ülkeden başka bir şey beklenemeyeceğini anlıyorum.
Ne yapacağınızı başkalarına sormaya başlarsanız, asla yapmak istediğinize ulaşamazsınız.
Bir ibadethanede Kuran okumayı saygısızlık olarak görenlere söylenecek tek söz, ibadet hakkının verilmemesinin ne inanç dünyasında, ne de modern dünyada yerinin olmayacağıdır.
***
Katar’a verilen ültimatom listesindeki bir madde direkt bizimle ilgiliydi. Katar’la ikili anlaşmalar gereği kurmaya başladığımız üssün derhal kapatılması isteniyordu.
Hatırlamayalar için krizin başlama sebebini hatırlatmakta yarar var. Suudi önderliğindeki Körfez ülkeleri Katar’a terörle arasına mesafe koyması isteği ile 13 maddelik bir talep listesi sunmuş. Ve diplomatik teamülleri aşan bir ambargoyu başlatmışlardı.
Şimdi sorulması gereken en önemli soru, Türk üssünün terörle bağlantılı olarak nereye konulduğudur. Bu tek madde bile Katar krizinin bir terör sorunu olmadığının en önemli ispatıdır. Mesele Müslüman Kardeşler üzerinden oluşturulmaya başlanan değişim sürecinin önünü kesmektir.
Ülkeler hiçbir şey yapmasalar bile kendi ayaklarına basabilirler. Üzerine basa basa başkalarının ayağı demedim kendi ayağımız dedim. Son yıllarda sıklıkla dile getirilen bir konu var.
‘Dış politikada daha aktif olduğumuz için ülkelerle sıklıkla karşı karşıya geliyoruz’ deniliyor. Peki hiç bir şey yapmadığımız dönemde çok mu rahattık. Irak işgaline karışmadık. Başımıza PKK sorunu daha büyüyerek geldi. Binlerce insanımız hayatını kaybederken ve şehit olurken yüz milyarlarca dolar para harcadık. Suriye dibimizde PKK’ya üsler açmasına izin verirken yalnızca oturup seyrettik. Irak ambargosu Türkiye’ye yüz milyar dolar tutan fatura ödetti. Hiç karışmadık ama bir ayağımızla diğer ayağımıza basmaya devam ettik.
Türkiye ne zaman ayağa kalkıp sorunu çözmeye karar verdi, o an sorunu azaltabildi. Kıbrıs, Irak ve Suriye bunun ispatı oldu.
Bugün Katar sorununda da aktif tarafsızlığı koruduğu müddetçe kazanan taraf olacaktır. Gücünü kullanarak denge oluşturduğunda beraber çalışılacak güvenilir bir müttefik olacaktır.
***
Hepinizin bayramını her günün bayram tadında olması dileğiyle kutluyorum.
Bugün üzerinde bayramımızı kutlayabileceğimiz bir vatan bırakan Mustafa Kemal Atatürk ve tüm silah arkadaşlarını, bütün şehitlerimizi, gazilerimizi hürmet ve saygıyla anıyorum.