Dün gece dünya ile beraber bizim kanallarımız da canlı olarak ABD başkanlık seçimlerini takip etti. Takip etmenin ötesine geçerek bazılarımız içselleştirdi.
Bir kısım bu takibi eleştirebilir ama sanırım takip edenlere bu sefer ben de hak verdim. İki kutuplu düzenin olduğu dönemde kimse bu başkanlık seçimini çok fazla önemsemezdi. Gelen kişi çoğunlukla sistem içerisinde ufak tefek değişiklikler yapar, dünyanın çivisini çıkarmak için uğraşmazdı. Ekonomiler daha kapalı olduğundan da sistemler başkanın kim olduğuyla ilgili ön satın alma yapmazdı.
Ama dünya hem siyasi hem de ekonomik anlamda global bir köy haline döndüğünden bu yana herkes ABD başkanının kim olduğunu önemsemeye başladı. Çünkü orada yere düşen bir çatalın sesi her yerde duyulur oldu. ABD’ye diğer ülke ekonomilerinin büyüklüğü yaklaşmaya başladığı andan itibaren de sıcak karşılaşmaların oluştuğu bir ortamda bu seçimler daha büyük önem kazanmaya başladı.
***
Türkiye’nin konumu ise maalesef bu iki hareket halindeki fay hattının ortasında. İki hat birbirine doğru hareket ettikçe Ortadoğu, Avrasya ve Türkiye’de deprem olmaya başlıyor. Bu depremler de bölgemizde çoğunlukla terör, ekonomik kriz veya iç savaş şeklinde şekilleniyor. Bu nedenle ABD başkanının kim olacağını önemseyen arkadaşları bir şekilde anlıyorum. Anlamadığım tek şey gelen başkanın sistemi komple değiştirebileceğine inanılmış olması. ABD başkanının kim olacağının neden çok önemli olmadığını sizlere yaşanmış bir örnekle anlatayım.
Bush döneminde ABD dış politikası düşman tanımı üzerinden ülkelere müdahale üzerine kurgulanmıştı. Irak ve Afganistan’a müdahale de bu kapsamda kara gücü kullanılarak yapılmıştı. Obama ise seçim öncesinde halka bu ülkelerden askerlerini çekme sözü vermişti. Bunu da kademeli olarak gerçekleştirmişti. Herkes, bu çekilmeyi ABD’nin başka ülkelere asla müdahale etmeyeceği şeklinde yorumlamaya başladığı bir dönemde yapılan açıklama ile sarsıldı.
Obama genişletilmiş BOP’dan vazgeçilmediğini ve hatta bundan sonra içerideki uygun grupların maddi olarak desteklenerek teşvik edileceğini ifade etti. Ardından da Arap Baharı (Kışı) denen olay bütün coğrafyada yayılmaya başladı. Bunun bir Obama tercihi olduğunu söyleyenler oldu. Ama aslında tercihin nedeni hem askeri dönüşümden hem de ekonomik sebeplerden kaynaklanıyordu.
***
Bush döneminde kara gücü kullanarak yapılan askeri operasyonların maliyetinin ülkeyi iflasa sürüklediği farkedildi ve keskin bir plan değişikliği yapıldı. Bundan sonra gayri nizami savaş tercih edilecek ve içerideki gruplar kara gücü olarak kullanılacaktı. Bu askeri değişimin açıklandığı tarih 2008 idi. Yani sizin anlayacağınız bu dönüşün sebebi insani bir tercihten dolayı değildi.
Geçenlerde bir konferans sırasında bana sorulan sorulardan biri “Hangi başkan adayı seçilirse bölgemiz için daha hayırlı olur?” şeklindeydi.
Ben de “Vallahi ABD başkanlarının seçimi bölge için şu şekilde farklı olur dedim. Bush bölgeyi elindeki beyzbol sopası ile dövmeye kalktı. Obama geldiğinde yaptığı tek şey sopaya kadife bez sarmak oldu. Aralarındaki uçurum var diye tarif edilen yöntem farkı buydu” dedim.
Bizim ülke olarak yapmamız gereken tek şey başkana göre pozisyon almaktan vazgeçmektir. Yapılması gereken, deprem gerçeğinde yapılması gereken ile aynıdır. Bölgede kim gelirse gelsin depremin olacağı ve binanın sağlam tutulması gerekliliğidir. Binayı sağlam tutmak için de sistemsel değişikliklerle beraber duygusal onarımlara önem vermektir. Çünkü geçmiş örneklerde gördüğümüz üzere bizim devletin fay hatları duygularımız üzerinden geçmektedir.