15 Temmuz sonrasında terörle mücadele kapsamında yapılan operasyonlara bir uzman gözüyle bakmak yerine, sizinle beraber karne sonuçlarını açıklamak isterim.
Geçmiş yıllarda terörle mücadele kapsamında toplumun bazı istekleri mevcuttu. İsterseniz bunları bir kez daha hatırlayalım:
İster sınır içinde ister sınır ötesinde olsun savunmada kalmadan taarruzi bir şekilde operasyonel olma isteği mevcuttu. Terör örgütünün üst düzey yönetimine yönelik nokta operasyonların yapılması isteniyordu.
Terörle mücadelede profesyonel ekiplerin teknolojik imkanları sahada kullanması talebi mevcuttu. Silah ve teçhizatın milli sanayide üretilmesi ve ambargo gibi tehditlerden uzak bir şekilde milli ve bağımsız mücadele ile operasyon yapılması bekleniyordu. Küçük Kandilciklerin bu ülke toprağında bulunmaması ve PKK terör örgütünün propagandalarında kullandığı şekilde “girilemez” dedikleri inlerin yerle bir edilmesi bekleniyordu. Operasyon yaparken aynı anda sosyal ve ekonomik kalkınmanın da sürmesi isteniyordu. Halk nezdinde, sözde rakamlar yerine elle dokunulacak ve fotoğraflanacak başarılar görmek arzusu mevcuttu.
Operasyon yapma derinliğinin teknolojik imkanlar vasıtasıyla sınırsız olma beklentisi vardı. Teröristin kendisini mesafelerin bile koruyamayacağını bilmesi önemliydi. İstihbaratın yalnızca bilgi almak yerine Türkiye dışında da önleyici operasyon yapması bekleniyordu. Terörle mücadelede beraber hareket edeceğimiz yurt dışı partnerlerinin yetiştirilmesi ve aktif olarak kullanılması isteniyordu.
“Karakollara saldırılar veya pusu sonucunda şehit olundu, takip devam ediyor” haberleri yerine, tespit edilen hedefler yerinde imha edildi haberleri bekleniyordu. Terörle mücadele kapsamında görev yapanların fotoğrafları yayınlandığında, kılık kıyafetlerinden kullandıkları silah ve teçhizatlara, araçlara kadar hepsinin üzerinde “Türk yapımı” yazması isteniyordu.
Sınır güvenliğinin hem fiziki hem de teknolojik olarak geliştirilerek rahat geçilemeyen bir yer olduğunun görülmesi isteniyordu. Karakolların derme çatma binalar yerine kalekol olması ve askerlerin fiziki şartlarının düzelmesi arzu ediliyordu.
Terörle mücadelenin kara para tarafının da mücadele kapsamına alınması; uyuşturucu, kaçakçılık ve organize suçlarla mücadele edilmesi isteniyordu.
Kamu görevlilerinin makamlarının dışına çıkarak hakla beraber olması ve onların sorunlarını çözen ilk kişi olmaları bekleniyordu. Terörün siyasi uzantılarına gerekli hukuki müdahalenin yapılması ısrarla talep ediliyordu. Halka hizmet götürmeyenlerden hesap sorulması isteniyordu. Terörle mücadelenin topyekün bir mücadele olarak görülmesi, bütün bakanlıkların işin içinde olması arzu ediliyordu. Güvenlik, istihbarat ve yargı içindeki terörle mücadeleyi sekteye uğratanların temizlenmesi gerekliliği her yerde dile getiriliyordu.
Yurtdışında teröre destek veren ülkelerin başkanlarının gözlerinin içine bakarak konuşulması beklentisi hep mevcuttu. Biz kendi göbek bağımızı keseriz diyecek bir babayiğit hep bekleniyordu.
Şimdi siz bu yukarıdaki beklentilerden kaç tanesine kırık not veya pekiyi verirdiniz. Ben kendi karnemi açıklayayım. Kırık not verdiğim hiçbir yer yok. Bazı yerlerde daha çok çalışılması gerektiğini düşünmekle beraber çoğu yerde pekiyi notunu veririm.
Türkiye’nin terörle mücadele notundaki en önemli payeyi de asıl veli olan Türk halkı hak ediyor. 15 Temmuz, barikatlar dönemi, Fırat Kalkanı ve PYD gibi bütün konularda devletinin ve hükümetinin arkasında yüreğiyle durdu. Bence veli de vekil de, yani kısacası en tepeden en sade vatandaşa kadar herkes sınıfı yüz akıyla geçti.