Bence mümkün ama kolay değil. Çünkü her şeyden önce iki ülke arasında tarihi bir husumet var. Biri diğerinden doğma ve fırsat buldukça genişliyor, büyük anlatısını Bizans geçmişine dayandırıyor. Egemenlik sahasını havada ve denizde büyütmeye gayret ediyor.
1950’den bu yana Türkiye ile Kıbrıs’ta mücadele ediyor, Ege ve Akdeniz’de hak iddiasında bulunuyor. Üstelik AB üyesi ve temin ettiği askeri imkanlarla NATO’da Amerika’nın göz bebeği. İlişkileri Arap dünyasıyla da İsrail’le de iyi. Fransa’ylaysa çok özel.
Türkiye’nin kendisini askeri açıdan baskı altına almasının artık giderek daha güç hale geldiğinin, Dedeağaç’ta Rusya’ya karşı konuşlanan Amerika’nın aynı zamanda Türkiye’ye de karşı çaydırıcı olacağının farkında.
Rusya’nın tehdit olduğu bir dönemde ne AB’nin ne de ABD’nin iki ülke arasında yaşanacak bir tırmanmaya sıcak bakmayacağını biliyor. Muhtemelen Türkiye’nin bunca sorunu arasında kendisine zaman ve siyaset ayırmayacağını düşünüyor.
Bir de Türkiye’nin iktidar bloğundan emin olabilse, gerilimin işine yaramayacağına inananabilse, çok daha rahat hareket edecek. Türkiye’nin yalnızlığından, ekonomik sorunlarından, siyasi imajından, yani algısından, insan hakları ihlallerinden, dünya demokrasi derken onun ters yöne seyrinden yararlanacak.
Şimdilik sadece askeri açıdan güçlenmesini, uçak, yedek parça ve mühimmat almasını engellemeye, Avrupa’nın onca sorunu varken, Ukrayna krizi, onun getirdiği enerji kıtlığı, küresel açlık ve güvenlik riskleri hala çözüm beklerken haritalarla Türkiye karşısında ne kadar haklı olduğunu anlatmaya, Almanya’dan destek almaya çalışıyor.
Kabul edelim ki alıyor da. Hem sadece Almanya’dan değil Amerika’dan da. Ziyareti sırasından Başbakan Miçotakis’in Kongre’de yaptığı konuşma ayakta alkışlanıyor. Başkan Biden kendisine zaman ayırıyor, iltifat ediyor. Yunanistan stratejik açıdan önem arz etmese de elindeki kozları iyi kullanıyor.
Amerika Türkiye’ye karşı tavır alır mı derseniz cevabım hayır olur. Çok büyük olasılıkla F-16 sorunu da yakında aşılacak, sıra F-35 konusuna gelecektir. Her sorun çözülemese de Amerika Türkiye’ye karşı daha anlayışlı ve toleranslı bakacaktır. En azından Yunanistan’ı Türkiye ile kriz çıkartabilecek kara sularının genişlemesi gibi alanlarda teşvik etmeyecektir.
Unutmayalım ki Türkiye büyük ve dünya siyasetinde ağırlığı olan bir ülke. Dünyada bunca gerilim varken kimse onu kaybetmek, karşı tarafla daha fazla işbirliğine girmesini istemez. Suriye’de, Libya’da, en son Dağlık Karabağ savaşında yaptıkları hiç hafife alınır şeyler değil. Üstelik iltica kilidinin anahtarını elinde tutuyor.
Rusya ile Ukrayna arasında oynadığı rol de kimsenin dikkatinden kaçmadı. Antalya ve İstanbul buluşmaları şimdiden tarihe geçti. İki taraf da en iyi arabuluculuğun/kolaylaştırıcılığın Türkiye tarafından sağlandığını kabul etti. Ankara’daki Ukrayna Büyükelçisinin ölçüsüz çıkışlarına rağmen tahıl tedariki konusunda da rol oynaması bekleniyor.
Montrö Sözleşmesi ise Türkiye için başlı başına bir koz. Türkiye 19 ve 21’inci maddelerini uygulamaya koyarak Karadeniz söz konusu olduğunda tek güç olduğunu müttefiklerine gösterdi. Herkesi memnun edemedi fakat çıkar ve beklentilerine özen gereken önemli bir aktör olduğunu ispatladı.
NATO genişlemesinde yanlış hedef seçmiş olsa da ne demek istediğini muhataplarına büyük ölçüde anlattı. İsveç ve Finlandiya yerine genişlemeyi teşvik eden Amerika’ya odaklansaydı, güvenlik kaygılarının karşılanmasını bu iki ülkeye endekslemeseydi, çok daha kapsamlı bir pazarlık yapabilirdi. Yine de kararlılığının ve taleplerinin hafife alınmaması gerektiğini belli etti.
Son günlerde en dikkat çekici, Türkiye’nin azalan yumuşak gücünü, ikna kabiliyetini pekiştirici bir başka gelişme de ürettiği SİHA’lar sayesinde yaşandı. Litvanya’da halk Ukrayna’da kullanılmak amacıyla Bayraktar TB2 almak için kampanya düzenleyerek üç buçuk gün içinde 5 milyon euro topladı. Bu haber de doğal olarak dünyanın belli başlı haber mecralarında kendine yer buldu.
Paranın toplanması dayanışmadan endişeye pek çok şeyin göstergesiydi. Böylesi bir meblağın küçük bir ülkede toplanmış olması önemliydi. Ama en önemlisi Türkiye’de üretilen bir silahlı insansız hava aracının alımı için özellikle toplanmış olmasıydı. Daha da önemlisi ise Baykar’ın o para ile insani yardımda bulunun biz sizin adınıza bir TB2 veririz demesiydi.
Keşke Türkiye kendini daha iyi yönetebilse, keşke bu kadar sorunu olmasa, keşke hukukunun üstünlüğüne ilişkin biz başta olmak üzere kimsede kaygı yaratmamış, keşke siyasetinde ağır üslup sorunları yaşamamış olsaydı.
O zaman çok daha güçlü olur, muhataplarıyla çok daha sağlam temeller üstüne oturan pazarlıklar yapabilirdi. Yunanistan’ın kiminle ne konuştuğundan, hangi haritaları kullandığından endişe etmemize, uzlaşmanın mümkün olup olmadığını tartışmamıza gerek kalmazdı. İyi ve huzurlu bir pazar günü dileğiyle…